Çetin Altan

Çetin Altan

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Eskilerin ünlü deyimini biliyorsunuz: "Doğruyu söyleyeni dokuz köyden kovmuşlar." Besbelli ki, sevgili Bekir Coşkun, o nedenle "Onuncu Köy" koymuş Hürriyet’teki köşesinin başlığını.
Ve eskilerden bir deyim daha:
"Yukarı tükürsen bıyık, aşağı tükürsen sakal."
***
Her iki deyim de, Şark mutlak monarşileriyle, oligarşilerinin; öz yapısıyla, tomografisini apaçık ortaya koymakta...
Böylesi despotik bir egemenliğin, mumyalaştırdığı kul yığınlarından; - hele bir de mesleksizlikle, anadilinin "yazı" boyutundan kopukluk ağır basıyorsa - beyinsel bahçelerin, tüm insanlığa mal olmuş yaratıcı değerleri çıkabilir mi?
Ve sürer gider, pek benimsenen "biz ve onlar" ayırımı...
Nereye kadar gider?
Küreselleşme sürecinin saydamlaşma imbiğinden geçerek, iyice damıtılıncaya kadar gider.
***
Cumhuriyet döneminin nüktedanları:
- İnkılaplarımız, diyorlardı, sakalları tıraş etti; tükür tükürebildiğin kadar aşağıya. Ama yukarıya sakın ha; biliyorsun "bıyıklar" duruyor...
Bakalım 4 Kasım’da ortaya çıkacak yeni berberlerimizin, "sakal - bıyık" modeli nasıl olacak?
***
Ekonominin, siyasal partilerin kendi eğilimlerine göre diledikleri gibi uygulayabilecekleri bir mekanizma olmadığı çıktı ortaya...
Ekonominin de, tıpkı fizik, kimya bilimi gibi, kimsenin değiştiremeyeceği kendine özgü yasaları var. Ancak bu yasaların belirginleşmesi için, ekonominin de, yerel demagojilerden arınıp, saydamlaşması ve evrenselleşmesi gerekiyor...
Bizim değişik siyasetçi nutuklarıyla; ayran, boza, salça, şıra, gazoz, şerbet karışımına uğramış yerli ekonomi, ne zaman saydamlaşıp, evrenselleşerek, kendi bilimsel yasalarına kavuşabilir?
TL yerine, euro kullanımına geçildiğinde...
O zamana kadar durumu nasıl idare edeceğiz?
Gayet kolay, hamasi dörtlükler yazarak. Örneğin şöyle:

Param düşük değerde, pek azmış
ihracatım;
Damarlarımdan akan asil kan yeter bana.
Kahramanlık ölçülmez maddiyatla
hayatım,
Tarihimdeki zafer, şeref, şan yeter bana.
***
16. yüzyılın sonunda, III. Mehmet döneminde de, Osmanlı hazinesi tamtakırdı.
Vezirlerden birinin aklına, zekasıyla ünlü Piç Mehmet Paşa geldi. Piç Mehmet Paşa, sıkışık duruma mutlaka bir çare bulurdu.
Ve çareyi buldu Piç Mehmet Paşa:
- Baca vergisi salın, dedi. Nasıl olsa herkesin evinde bir baca vardır.
Piç Mehmet Paşa’nın önerisini öğrenen Sadrazam, birden dönüp yanındaki Şeyhülislama sordu:
- Hoca efendi hazretleri, acaba "fiil - i zina mı, daha günahtır, yoksa fiil - i livata (eşcinsellik) mi?
Şeyhülislam:
- Fiil - i zina, dinimize göre günahtır ama, hiç değilse kadınla erkek arasında, kendi doğallığı içindedir. Fiil - i livata ise, erkekle erkek arasında olduğundan, doğallığa da aykırı olduğu için; fiil - i zinadan daha günahtır, dedi.
Sadrazam:
- Hayır Hoca efendi hazretleri, dedi; fiil - i zina; fiil - i livatadan daha günahtır. Çünkü fiil - i livatadan hiçbir sonuç çıkmaz. Ama fiil - i zinadan bazen öyle bir piç çıkar ki, ümmet - i Muhammed’in başına bela olur.
Neyse ki, Cumhuriyetimizin ilke ve inkılapları sayesinde, o dönemler kapandı.
***
Borazan Tevfik’e sormuşlar:
- Neden bazı siyasetçiler, seçmenlerden kime rastlarlarsa, hemen sarılıp, yanaklarından öpmeye başlıyorlar?
Borazan Tevfik:
- Bir Fransız mizahçısı, vaktiyle yanıtını vermişti bu sorunun, demiş.
- Neydi verdiği yanıt?
- Kendisine "neden erkekler, hemen eğilip kadınların elini öpüyorlar" diye sorulduğunda; ee, demiş, bir yerden de başlamak gerekiyor, sonuca varabilmek için... Anlıyorsun ya, bazı siyasetçilerin de, neden seçmenleri hemen öpmeye başladığını...