Çetin Altan

Çetin Altan

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


     Gök bulutsuz, hava sıcak ve uzanıp giden koyu yeşil narenciye bahçeleri... Sac üstünde kıymalı, yahut peynirli, yahut patatesli gözleme pişirilip; bir bardak demli çay, yahut serince ayranla; bahçedeki ağaç gölgelerinin altına serpilmiş masalara koşturulan bir kır lokantası...
Zaman zaman hafif bir meltem esiyor. Portakal çiçeklerinin kokusunu taşıyan hafif bir meltem...
Bahçe çevresindeki arıklardan sular akıyor, herhalde dağlardan köpüre taşa akıp gelen Yuvarlakçay’ın kollarından yönlendirilmiş oralara da...
***
Köyceğiz, ne sade bizim sevimli Belediye Başkanı Salih Erbay’ın, kıt olanaklarla özene bezene yaptığı; göl kıyısının, palmiyeli bakımlı çimlikleriyle, otel ve kafeterya bahçelerinin önünden geçen albenili parke taşı döşenmiş bulvar ve rıhtımlarından ibaret; ne aynı özendeki çarşı caddesinden; ne göl bitimindeki ünlü kaplıcalarıyla, okaliptüs koruları ve görkemli günlük ağaçlarından...
Bir de yer yer göze çarpan eski Köyceğiz evleri var...
Tek, bazen iki katlı, yaygınlaşmış piramit biçiminde kırmızı damlı, sundurmalı, bahçeli, beyaz Köyceğiz evleri...
Köyceğiz evlerinin kendine özgü tahta kapıları, kendine özgü pencereleri, kendine özgü ocakları, bacaları...
Bazılarının bahçelerinden, birbirine sarmaş dolaş, kıpkırmızı açmış, deli divane gül yığınları fışkırıyor; bazılarının bahçelerinde yeşil yapraklarını şelaleler halinde aşağılara sarkıtmış, bakmaya doyamadığın salkım söğütler...
Bazılarının bahçelerinde köşk denilen, kilimli minderli bir peyke köşesi; tabii bir ağaç gölgesinde...
Ve köşkte oturmuş konuşan birkaç köylü genç kadın...
***
Yuvarlakçay’ın, çam, çınar, günlük, okaliptüs ağaçlarıyla karmakarışık ormancıkları içinden geçerek, Köyceğiz Gölü’ne aktığı yerlere doğru gittik...
Birden babamı hatırladım. Babam o kadar çok severdi ki, ormanlar içinden geçen ıssız ırmak kıyılarını...
Edirne’de Sarayiçi’nde, elimden tutmuş, dolaştığımız günler Tunca kıyılarında...
***
Ağaçlardan bir tünel içinden geçen toprak yol... Yuvarlakçay artık köpürüp taşmıyor; sakin ve durgun akıyor, çakıl taşları görünüyor dibinde... Üstünde, eski Tarzan filmlerinde gördüğümüz; daracık, yan yana konmuş kısa odunumsu tahtalardan birkaç ilkel asma köprü...
Bir tarafta palmiye çiftlikleri; yan yana, sıra sıra dikilmiş yüzlerce bücür palmiye... Ve naylon örtüleriyle dev domates seraları...
***
Her yer sakin, sessiz ve mutlu rüyalar benzeri...
Alçaktan bir leylek uçuyor havada, uzun gagasının ucunda, bir çöp uzunca; yuvasını pekiştirmek için...
Ve büyük kuytu ağaçların tepesinde leylek yuvaları... Binlerce kilometre uçtuktan sonra, nasıl da buluyorlar üstünden geçtikleri yüzlerce orman ve milyonlarca ağaç arasında eski yuvalarını...
Leylekler harikadır; uzun gagaları, uçları siyah kocaman beyaz kanatlarıyla, karı koca birlikte oturuyorlar yuvalarında...
***
Bizim miniskül bahçedeki pavurya da harika...
Saatlerce kaygılı kaygılı, kıpırdamadan öyle duruyor, kapattığı kıskaçları ve iki zıt yana bakan ayrık gözleriyle...
Üstüne giderseniz, kıskaçlarını uzatıp korkutmaya çalışıyor sizi; sevmez misiniz o pavuryayı?
Bazı akşamlar avcı bir puhu kuşu gelip konuyor telefon tellerine... Bazı günler de, küçücük bir söğüt bülbülü... Ve sevişmeleri bitmeyen, bir yığın serçe... hemen zıpzıp bir çiftleşme, arkasından bir daha, arkasından bir daha...
***
Bir de şimdiye dek hiç görmediğimiz türden, kırmızı yumuk yumuk yaprakları dantel kavisli ve ipincecik beyaz çizgili güller açtı bizim bahçede; Solmaz Kamuran’ın diktiği...
Komşumuz sayılacak uzaklıktaki, Ankara Tarım Fakültesi profesörlerinden Gürkan Bey’le, yine akademisyen olan sayın eşi Doğu Hanım gelip baktılar güle...
- Toprak altındaki kökünden, başka bir bitkiyle kendi kendisini aşılamış olmalı, dediler...
Solmaz Kamuran’a bir şaka armağanı yaparak, adını "solmaz gülü" koyduk o rastlanmadık gülün...
***
Bir de asık suratlı olmayan genç bir kaymakamı var Köyceğiz’in, Mustafa Demir; geçen gelişimizde tanışmıştık. Önce Siyasallı olduğunu düşünmüştüm ama, kendisinden öğrendim ki, hukukçuymuş...
Otuz beş yılı aşkın bir yaş farkıyla, dost bir hukukçu kaymakamla tanışmak; daha önce pek rastlamadığım bir zarafet anısı olarak kaldı bende...
***
Ha sahi, bir de Pentagon’un eski başdanışmanı Richard Perle’ün, Türk - ABD ilişkileriyle ilgili açıklamaları vardı...
Ama leylekleri, serçeleri, Yuvarlakçay’ı, uzaklardaki tepesi karlı Çal Dağı ve bahçedeki pavuryayla başka bir dünya daha vardı.
Bir başka dünya da, eski Köyceğiz evlerinin dünyası...
Nedense bugün onlara, çok daha yakın hissettim kendimi. Herhalde portakal çiçeği kokulu meltemlerin etkisi olmalı...