Eski Roma İmparatorluğu döneminde, Sezarlardan birine bir suikast girişiminde bulunan Patus adındaki yüksek rütbeli bir asker, amacına ulaşamadan yakalanmış. Cezası idam.
O dönemlerde üst tabakadan birine idam cezası; kendisini, üstünde büyük bir Roma hançeri bulunan, masalı bir odaya tıkmakla uygulanıyor.
Suçlunun hançerle intihar etmesi gerek.
Şan, şeref, haysiyet, vakar, izzeti nefis, cesaret, gözü karalık, hepsi; odaya kapatılanın, ne kadar zamanda intihar edeceğine bağlı.
Yine o zamanın geleneklerine göre, “idam odası”nın kapısı önüne; başta mahkum karısı, bir yığın insan birikiyor; suçlunun kendini, kaç dakikada öldüreceğini izlemek için.
Petus’un karısı da, kocasının içine kilitlendiği, “hançerli oda”nın önünde.
İçeriden hiçbir düşme sesi duyulmuyor; aradan 5 dakika geçiyor, derken 10, derken bir çeyrek, 20 dakika, yarım saat...
Kapıda biriken kalabalık, alaylı bakışlar fırlatmaya başlıyor; Patus’un, kulağını kapıya dayayarak dinleyen karısına.
Derken efendim, Patus’un eşi; gerilip gerilip bütün hışmıyla birden, bir vuruyor kapıya; açılan kapıdan içeri dalıp, gözleri hançere takılı kalmış kocasına baka baka, hançeri hızla alarak böğrüne bir sokup çıkarıyor ve kocasına uzatıyor:
- Patus, non dole, diyor; acımıyor Patus.
Binlerce yıldan bu yana, dünyanın dört bir tarafında uygulana gelmiş “idam cezaları” üstüne de, kim bilir ne kadar doktora tezi yazıldı.
Hafta başından beri, ne zaman TV’yi açsam; ekranda karşıma, ya bir siyasetçi çıkıyor, ya Patriot füzeleri, ya sahanda pişmekte olan sucuklu yumurta.
Bir ara da Mısır’da, Kahire meydanında kopmakta olan kıyamet ilişti gözüme ve aklıma Ahmet Altan’ın günümüzden 4 bin 626 yıl önce yapılmış “Keops Piramidi” için:
- Zirvesi delikmiş, Güneş tam öğleye geldiğinde, ışıkları dimdik içeri giriyor ve 160 metre aşağıda yatan Firavun Keops’un üstüne düşüyormuş, dediğini anımsarım.
O piramitlere aklını bir taktırdın mı; ömrün bitiyor, aklın da piramitlere iliklenmiş kalıyor.
En iyisi yine bizim Ziya Paşa’nın ünlü beyiti:
İç bade (şarap) güzel sev var ise aklı şuurun
Dünya var imiş, ya ki yok olmuş ne umrun
Oyalanacak bir şeyler aranırken de; Mısır Piramitleri, tam bir un çuvalı...
Mısır firavunlarından 3’ünün aklına nerden esti kendilerine “anıt kabir” olarak piramit yaptırmak?
Keops Piramidi’nin tam ortasında, 16 tonluk bir taş var; o taş nasıl bulundu, oraya nasıl taşındı ve 100 m. yüksekliğe nasıl çıkarıldı?
O 3 piramidin yapımı için gerekli olan binlerce köle, nasıl sağlandı, onlar nerelerde yatırıldı ve kendilerine neler yedirildi, içirildi?
Aaa, yetti, beyaz kağıt üstünde bile... Hafta sonuna 1 gün kala gündemin başına uzun menzilli Patriot füzeleri oturmuş ve Suriye’nin kimyasal gaz da taşıması olası füzelerini, havada kaç dakikada vuracağı hesaplanırken...
Bizim Kızkulesi de, 440 kilometrelik Çin Seddi de, satranç oyununun geçmişi de, boy ölçüşebilir Mısır piramitleriyle...
Genç kuşağın jargonuyla:
- Entel, dantel takımı uğraşsın onlarla...
Rıza Tevfik, daha yüz yıl önce, “Epicurien” bir üslup kullanmıştı, kızı için yazdığı şiirde:
Neşeli ol neşeli,
Varsın desinler, deli.
Eğlenmeli gülmeli
Her gün, her zaman kızım.
Eskiler ne demiş; hayat bir gemi, akıl dümeni, fikir yelkeni, kullan gemini, göster kendini.
Yarın da hava mevsim normallerinin üstünde güneşli olacakmış, ne iyi!..