Çetin Altan

Çetin Altan

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Sıcaklar da birden amma bastırdı; insan ne yapacağını bilemiyor.
Daha doğrusu bilen biliyor ne yapacağını; evdeki klimaları serine ayarlıyorsun, arabalarınkini de öyle.
Varsın termometre dışarıda 30’u dahi aşa dursun.
* * *
İstanbul’a akması hızlanan iç göçmenlerdensen de; yaşasın esintili deniz kıyılarındaki “mangal partileri”yle; henüz “orman” vasfını kaybedip “iskan”a açılmamış yoğun korulardaki “piknik alanları”...
* * *
Daha geçen perşembe, Fenerbahçe Parkı’nın Adalar’a bakan rıhtımlarındaki masaların üstünde, “güneşlik perdeleri” çekilmişti.
Kayışdağ ve Kartal üstündeki karanlık bulutlar ise, ürkütücü bir sesle gümbürdeyip duruyordu.
* * *
Sanki meteoroloji de; 88 yaşını bitirmekte olan T.C.’nin, “uzay çağı” ile “uzun eşek” oynamaya çalışan “sosyoloji”sinin, etkisi altında kalmıştı.
* * *
Masalardan 3-5 yudum ekmek atılmasını bekleyerek yüzen, kıyılardaki 7-8 bembeyaz martı ile; denizin içinde kaynaşarak aynı nafakadan pay kapmayı umut eden irili ufaklı yüzlerce kefal...
* * *
Beyaz bulutlarla da süslü, masmavi ve güneşli bir gökyüzü...
Sonra da Katal tarafındaki kapkara bulutlardan yansıyan ürkütücü gökgürültüleri...
* * *
Evlerde TV ekranlarındaki “haber saatlerinde”; siyasal polemikler, trafik canavarının aldığı canlar, iş kazaları, yangınlarda ölenler ve resmi cenaze törenleriyle gökler gümbürderken; bir film dizisini izlemeyi yeğleyen ailelere benziyordu; Fenerbahçe Parkı’nın rıhtım kıyısındaki masalarda, güneşli bir havada oturanların hali.
* * *
Bu arada pazar günü de; Sütlüce’deki “Rahmi Koç Sanayi Müzesi”ne de telli duvaklı ve bembeyaz gelinliğinin kuyruğunu elinde tutarak, resmi giyimli taze güvey ile yan yana yürüye yürüye -fotoğraf çektirmek için- kaç gelin geldi biliyor musunuz?
Bizim gözümüze ilişen tam 5 tane...
* * *
Nikahtan hemen sonra, telli duvaklı gelinlikleriyle fotoğraf çektirmek için bir “Sanayi Müzesi”ne gelmek, hiçbir ülkede rastlanmayan çok büyük bir aşama olmalı...
Ne mutlu bize...
* * *
Müze’de Halat lokantasından ayrılıp, yeni yapılmış tünellerden geçerek 15 dakikada Dolmabahçe’ye inivermek için yola çıktığımızda; yanımızdaki arabada, şimdiye dek hiç rastlamadığım türden bir sürücü gördüm.
* * *
Entariyle şalvar karışımı bembeyaz bezden yapılmış bir giysisi; başında da, aşçılarınkine benzer, uzunca beyaz bir, “takke-fes”i vardı.
Yaşı da 20-25 arasıydı.
* * *
Onun da gözü bize ilişti.
Sezdiğim kadarıyla bakışları pek de dostane değildi.
* * *
Pazartesi günü de Emlak caddesinden Fındıklı’ya inmeye çalıştığımız bir sırada; yol bakımı nedeniyle trafik kilitlenmişti.
Bu kez de yine aynı yaşlarda; elinde, oldukça büyük boy Atatürk fotoğraflarıyla bir genç yanaştı arabanın camına:
-Ne olur bir tane alın, çocuklarımı okula gönderemiyorum, vallahi duygu sömürüsü yaptığım yok, annem de çok hasta; alın bir tane hadi, diyordu.
* * *
Bendenizin aklına nedense, birdenbire Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanım ile kız kardeşi Makbule Hanım geldi.
* * *
Zübeyde Hanım 1857 yılında Selanik’te doğmuş ve 14 yaşındayken, 40 yaşlarındaki Ali Rıza Bey’le evlenmişti. Tam 6 çocukları olmuştu. Bunlardan 4’ü ölmüş, sadece Mustafa ile Makbule sağ kalmıştı.
* * *
Ali Rıza Bey ölünce de; Zübeyde Hanım, Ragıp Bey’le evlenmişti.
Atatürk, annesinin 2’nci evliliğine çok kızmıştı.
* * *
Zübeyde Hanım, 1923’te; Cumhuriyet’in ilanını göremeden, 66 yaşında hayata veda etmişti. Mezarı İzmir’de, Karşıyaka mezarlığındaydı.
* * *
Makbule Hanım ise, Zübeyde Hanım 25’indeyken, 1885’te doğmuştu.
48 yaşına kadar “Atadan” soyadını alarak bekar yaşamıştı ve 1933’te Necdi Boysan ile evlenmişti.
1956’da 71 yaşındayken hayattan koptuğunda, Cebeci Asri Mezarlığı’na gömülmüştü.
* * *
Atatürk’ün küçük kız kardeşi Makbule Hanım’ın, kimsenin pek ilgilenmediği 2 de kitabı vardı:
1’incisi “Ağabeyim Mustafa Kemal.”
2’ncisi, “Büyük kardeşim Atatürk.”
* * *
Şimdilerde “kürtaj” konusu da geldi, gündeme lök gibi oturdu.
Bendenizin aklı ise, yıkandıktan sonra kurumaları için balkonlara asılan kadın iç çamaşırlarında...
Onların arasında kadın külotları da var, kadın sutyenleri de...
* * *
“İlahiyat”çılara sormak gerekiyor:
-Kadın donlarıyla, sutyenlerini balkonlara asmak günah mıdır, değil midir, diye...
* * *
Bu arada Zübeyde Hanım’ın 2’nci kocası Ragıp Bey’in mezarını bilen kimse de pek yok gibi...
* * *
Siyasetçiler arasında halkla kaynaşma modası yaygın; kendilerini alkışlamaya gelenlerle birlikte, halay çekenler de oluyor, horon tepenler de...
* * *
Sadece her 2 elde, 2 tahta kaşıkla, -tıpkı kastenyetler gibi- ellerdeki kaşıkları birbirlerine tempoyla vurarak, “kaşık havası” oynayanlar yok...
* * *
Gelişmekte olduğu iddia edilen demokrasimizde, siyasiler “kaşık havası”nı da talim etmeliler ki, demokrasimiz daha hızlı gelişsin...
* * *
Sıcaklık daha da azgınlaşacak diyorlar, bilmem ki ne yapsak?
* * *
Ne diyelim:
-Yaşasın mangal partileri!..