Hanımların saç boyalarıyla, saç biçimlerindeki çeşitler, oje çeşitleriyle birlikte; silah endüstrisindeki çeşitlenmelerden çok daha uygun değil mi, hem “kadın doğası”na, hem “insancıl”lığa, hem de “dişi-erkek” dengesindeki gönülsel bir erkek beğenisine?
* * *
Bir de dünkü Radikal gazetesinin şu manşetine bakın:
“İnsanlık yerde sürükleniyor
Yer Hakkâri... BDP, Ahmet Türk’e yumruklu saldırıyı kınamak için basın toplantısı yaptı. Ardından Cumhuriyet Caddesi üzerinde olaylar çıktı. Bu sırada polisler, eski Hakkâri Belediye Başkanı Kazım Kurt’un 14 yaşındaki oğlu Hatip Kurt’un üstüne çullandı. Anne Güllü Kurt da çocuğu korumak için çırpındı. Polisler çocuğu fena halde hırpaladı. Güllü Kurt anlatıyor:
‘Bırakın diye yalvardım. Hastaneye götürürken de tartaklayıp hakaret ettiler’ “
* * *
Taraf gazetesi de, aynı haberi sürmanşetten şöyle vermişti:
“İnsanlık sürükleniyor”
* * *
Her 2 gazetede de, olayı gösteren fotoğraflar, tam bir “barbarizm” belgesi gibiydi.
* * *
Eski Sovyetler’in “Kızılordu”su, herhalde kendisiyle kolay kolay aşık atılamayacak bir ordu idi.
Hatta o zamanların, bizim savunma güçleriyle ilgili fısıltıda kalmış bir esprisi yaygındı:
- Kızılordu için çok az, denirdi; Irak ve Suriye içinse çok fazla...
* * *
Bugün Kızılordu korosu, üniformalarıyla dünya turnelerine çıkıp konserler vermekle meşgul; darısı çeşitli ülkelerdeki SAS ve SAT komandolarının da dünya turnelerine çıkarak akrobatik gösteriler yapmasına...
* * *
Son 80 yılda savunma güçleriyle ilgili harcamalara, kaç trilyon dolar gitti; kadınlarla ilgili “kozmetik” harcamalarına kaç bin dolar gitti?
* * *
Böyle bir kıyaslama, aynı zamanda Türkiye’yi de içine alan, bir 21’inci yüzyıl falcılığı...
* * *
Kadınlarla ilgili “kozmetik” harcamalarının, savunma harcamalarını geçtiği diyarların yanında; geçemediği diyarlar, “yeni bir çağ”a ters düşen acıklı bedeller ödeyecek ve kendi yarattıkları cehennemlerin göbeğinde, genç kuşaklarını ziyan edecekler...
* * *
ABD Başkanı Barack Obama, küresel ekonominin 3’de 1’ini üreten ve insanların “yaşam kalitesi” açısından dünya sıralamasında 5’inci olan bir ülkenin Başkanı.
* * *
Başkan Obama ile baş başa görüşmelerin, “gerçek bir eşitlik” içinde olmasına ne kadar olanak var ki?
* * *
Şan, şeref, onur, gurur, kahraman atalarımız, büyük bir imparatorluğun çocukları olarak falan filan, hepsi tamam da; bütün bu “afilenmeler”, ekonomik bir platformun, rakamlara dökülmüş istatistikleriyle karşılaştırıldığında; durum pek o kadar da şanlı şerefli görünmüyor.
İnsanların “yaşam kalitesi” açısından, dünya sırlamasında 79’uncu basamaktayız.
* * *
Buna karşılık, üniversite rektörü düzeyinde “bilim kadrosu”nun bir Prof.’u:
- 140 bin şehit daha verir, Atina’yı da alırız, diyebiliyor.
* * *
“Kodum mu oturturum” babalanmasının sonucu, Hakkâri’den gelen “zulüm” fotoğrafları...
* * *
Yeni bir çağın temsilciliğine bir model arayanlar olursa; İngiltere Kraliçesi’nin kendisine “Sir” unvanını verdiği Prof. Dr. David Bellamy’nin biyografisine, şöyle bir göz atsınlar.
* * *
Dünyadaki en uzun ve kumu en saf 7 plajdan biri olan İztuzu Plajı Dalyan’daydı.
Dalyan da, Köyceğiz Gölü’nün Akdeniz’le buluştuğu yüzlerce doğal kanalın hemen karşısında ve dibindeydi.
* * *
Bir zamanlar 7 km’lik İztuzu Plajı’nı, beton oteller ve gökdelenlerle yok etme sevdasına kapılınmıştı.
* * *
Oralara yerleşmiş olan ve “kadın kaptan” unvanıyla da bilinen evrensel çevreci June Haimoff; ayrıca Caretta Caretta’ların, İztuzu Plajı’na gelip yumurtladıklarını da saptamıştı.
* * *
Prof. Dr. David Bellamy, ilk kez Türkiye’ye; Pamukkale Üniversitesi himayesinde, June Haimoff’un başkanlığını üstlendiği “Caretta Caretta Koruma Vakfı” kuruluşuna destek vermek için gelmişti.
* * *
78 yaşındaki Prof. Dr. David Bellamy, bu kez de Köyceğiz dolaylarındaki Sandras dağları yamaçlarında, şelale şelale akan Yuvarlakçay’ın, 200-300 yıllık çınarlarla birlikte yok edilmesini hem protesto etmek, hem de 5 aydan bu yana gecesi gündüzüyle “Yuvarlakçay”ın çevresinde kamp kurmuş, akarsularını savunma dayanışmasındaki köylülere destek vermek için geldi Türkiye’ye...
* * *
Neyse ki, Muğla 1. İdare Mahkemesi; miniskül bir hidroelektrik santral kurma amacıyla, bir baraj inşa etme ve anıtsal çınarlarla binlerce çamı ve Yuvarlakçay’ı da yok etme girişimlerini durdurdu.
* * *
Sevgili Metin Münir, bütün teknik ayrıntılarıyla ortaya döktü durdu, bir takım garip hesaplarla Doğa Azrailliğini benimseyenlerin neleri nasıl yok etmeye şahlandıklarını.
* * *
Kadınların saç biçimleriyle, ojelerine gösterdikleri özen de Doğa’daki denklemin bir parçasıdır; çınarlarla çamlar ve akarsular da; ne silahlar Doğa’nın bir parçasıdır, ne de “kodum mu oturturum” babalanmaları...
* * *
Ya hele Samsun’da Ahmet Türk’e yapılan saldırı ile Hakkâri’deki “zulüm” fotoğrafları...
* * *
Tüm ülkede, “olağan üstü hal” ilan edilmesini isteyen birileri varmış gibi sanki...
* * *
Yeni bir çağın dişlileri arasında ezilip gitmek, yahut gitmemek...
* * *
20-25 yıl süreceğe benzeyen çalkantılı bir dönemden sonra belli olacakmış gibi yanıtı...
* * *
Bu bir “kader” değil, “kodum mu oturturum” ruhsal sakatlığının sonucu...