Çetin Altan

Çetin Altan

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Zarfı açtım, içinden koyu kırmızı ciltli, "Buz Kıracakları ve Baltaları" adında bir kitap çıktı.Kitabın ilk sayfasında bir dip notu vardı; "Bu çalışmadaki yazıların tümü yazarların gazetelerindeki köşelerinden 'izinlerine başvurulmaksızın' alınmıştır".* * *Ali Koç'un, gazete yazılarından derleyip, cezaevi kitaplığının bilgisayarında, bizzat ciltleyerek hazırladığı kitabın "önsöz"ünden bir bölüm alıyorum:"Değerli Çetin Ağabeyciğim;...Zorlansam da, kısaca kendimden bahsederek başlamak istiyorum. Dar gelirli, eğitimsiz bir ailenin üçüncü ve son oğlu olarak bir taşra kasabasında dünyaya geldim. Sorgulamayı günah, gülmeyi ayıp sayabilecek kadar hayata dar bir pencereden bakan bir ailenin; kendi doğrularını, mistik düşüncelerini empoze etmesiyle serpilmeye başladım. Kasabamızda ise 'köşeyi dön de, nasıl dönersen dön', 'para tüm yetersizlikleri örter, itibar kazandırır' inancı hâkimdi. Etraf bunun örnekleriyle doluydu. Ben de çok yaşıtım gibi bu inancın geçerliliğine, doğruluğuna inanarak büyüdüm. Zaman ilerledikçe iyice farkına varmaya başladım eğitimsizliğimin, donanımsızlığımın ve de ezikliğimin. Bu durum günden güne dayanılmaz bir hal alıyordu. Bir şeyler yapmalı, ben de varım demeli, kendimi kanıtlamalıydım. Bunu da ancak paraya sahip olarak başarabilirdim. Hedeflediğim paraya da, çalışarak sahip olamayacağıma göre, geriye bir tek çare kalıyordu; kısa yoldan kazanmak!Sonuç mu? Bir trajedi. Kısa yoldan para kazanmak düşüncesiyle hareket edenlerle birlikteyim şimdi. Hapisteyim. 18 yaşında hakkım olmayan bir parayı zorla almaya çalışırken bir yakınımın ölümüne sebep olmaktan 'düşüncedaşlarımla' beraberim. Beş yıldır özgürlüğümle ödüyorum işlediğim suçun bedelini. Bir o kadar daha var toprağa basabilmeme, bir çiçeği koklayabilmeme, sevdiğimin tenine dokunabilmeme..."* * *Ali Koç, önsözünde sevdiği yazarları okuyarak nasıl değiştiğini ve cezaevinin kitaplığında görevli olarak çalışmasına izin verildiği için, o yazarların yazılarından bir kitap yaptığını da; görünmeyen iğnesi yüreğe batan, ibrişimli bir dille anlatıyor.* * *Ali Koç'un bir de fotoğrafı çıktı kitabından. Gözlüklü, orta boylu, en küçük torunum Tuğçe yaşlarında bir genç... Bir elini, masada ciltlediği kitaplarının üstüne koymuş, bir eli pantolon cebinde...* * *Ali Koç, 30'una gelmeden çıkacak cezaevinden... Sanırım "varlıklı olanlar" yanında, "var olanlar" dünyasının; en beyazından, en karanlığına kadar, çeşit çeşit bulutlar ortasından hiç kaybolmayan güneşiyle, parıldayıp giden sayfalarına; kendisininkini de ekleyecek...Genç dostum için, çok iyi bilinen bir duayı tekrarlayayım:- Allah kurtarsın...* * *Hayatında hiç evlenmemiş yaşlı bir kadın, yine hayatında hiç evlenmemiş yaşlı bir hanım arkadaşını ziyarete gittiğinde; daha kapı açılır açılmaz bir kedi, hışımla bacakları arasından geçerek merdivenlerden bodruma inmiş; bodrumun yarı açık penceresi önündeki bir ağaca tırmanarak, ağacın dallarından yan binanın damına atlamış; birbirine yapışık 3 damı birden hızla dolaştıktan sonra, bir balkonun açık kapısından içeri girip, şöminenin bacasından dışarı çıkmış ve garajın üstünden tekrar eve dönmüş...* * *Arkadaşını ziyarete gelen yaşlı kadın; neden birden delirdiğini anlayamadığı kedinin, son bir hızla oradan oraya koşuşturmasından şaşkın:- Ne oluyor Şerife Hanım, demiş; bu kedinin hali ne böyle?Şerife Hanım:- Önemli değil Hasibe'ciğim, demiş; sen buyur gir içeri. Onu dün veterinere götürüp iğdiş ettirdiğim için, dişilerle olan eski randevularını iptal etmeye uğraşıyor.* * *İsteyenler, Şerife Hanım'ın yeni iğdiş edilmiş kedisinin durumunu; Hamas örgütü liderlerinin Ankara ziyaretinden sonra, diplomatlarımızın; gerek AB üyesi ülke diplomatlarıyla, gerek Washington'daki ünlü kişilerle olan "temas" koşuşturmalarına da pekâlâ benzetebilirler.* * *Adamın biri, bir amerikanbara girmiş ve barmene:- Lütfen 2 viski, demiş; yalnız ikincisi, bir dikiş yüksüğü küçüklüğünde olsun...Sonra da, iç cebinden bir karış boyunda minicik birini çıkarıp, barın tezgâhına oturtmuş ve küçümencik viski kadehini vermiş eline...Barmen, iyice afallamış durumda:- Nasıl oldu bu, arkadaşınız nasıl geldi bu hale, diye sormuş.Bir karışlık yakın dostunu, iç cebinden çıkartıp, tezgâha oturtan adam:- Hiç sorma, demiş; korkunç bir felaket yaşadık. Biz ikimiz de, dünyanın bilinmeyen yerlerine giden iki serüvenciydik. Bir yıl kadar önce Avustralya'nın yakınlarındaki bir adada, bir kabileye uğramıştık... Kabilenin adı...Adam bir karışlık arkadaşına dönmüş:- Yahu söylesene, demiş; neydi o, senin yaşlı büyücüsünü alaya alıp, kendisine nanik yaptığın kabilenin adı?..* * *Siyasal hiçbir yanı olmayan bir fıkra işte...Ama isteyenler, diledikleri politikacılara yakıştırabilirler yine de...* * *Nasreddin Hoca'ya sormuşlar:- Hoca, müzakere tarihi alıncaya dek, AB üyeliği için gayet iyi giden çalışmalar ne oldu?Hoca:- Yeşil oldu, demiş.- Ne demek yani, Yeşil oldu?- Ne öldü, ne ölmedi demek..* * *27 yaşında yaşamını yitirmiş Alman şairi Wolfgang Borchert'den, Behçet Necatigil çevirisi bir şiirle bitirelim yazıyı: AyrılışBir son öpüş rıhtımda,Veda.Denizlere doğru yolun,Gidiyorsun.Bir kırmızı, bir yeşil ışıktır;Uzaklaşır... c.altan@prizma.net.tr Büyük boy, açık kahverengi bir zarf... Sol üst köşesinde gönderenin adı ve adresi de yazılı; "Ali Koç, F-Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu, E-1 Koğuşu, Manisa"...