Çetin Altan

Çetin Altan

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

- Mıymıntılık etme, denir.Peki ama mıymıntılık nedir?Mıymıntılık, başkalarının kendi çıkarlarımıza ya zararı dokunacak, ya yararı dokunmayacak pasif davranışları, yahut uyuşuk duruşlarıdır.- Canım mıymıntılık etme de, et şu telefonu o genel müdüre...O genel müdürde bir işimiz vardır. Bir yakın arkadaşımız o işin çözümlenmesi için aracılık edecektir. Ve arkadaşımız ağırdan almakta, bizim ricamızı kaytarır görünmektedir.İnsanlar, mıymıntılığa genellikle kendi çıkarlarıyla ilgili olan konularda kızarlar. Yalana da bu nedenle kızarlar, sözünü tutmamaya da...***Bir de mıymıntılığın, soyut olarak özüne kızanlar vardır. Örneğin ağzında şekeri kırarak değil de, eriterek yiyene kızarım ben. Geviş getirir gibi bir türlü bitmez adamın ağzındaki şeker. Önce bir avurdunu şişirir, sonra öteki avurdunu. Başka şeyler konuşurken gözün, boyuna adamın arada sırada oradan oraya şişen avurtlarına kayar. Derken dilinin altına girer şeker adamın. Dili peltekleşir:- Bizim en büyük kabahatimiz, der adam, peltek peltek... En büyük kabahatimiz...Ve şeker tekrar dilinin altından avurduna geçer.İçinden:- Ulan dersin, yut şunu, yut...Ve şeker azardan azardan eriyerek devam eder adamın ağzı içinde dolaşmaya.***Yahut radyo ibresi, istasyonun tam üstünde değildir. Ajans haberleri parazitli çıkıyordur. Adam oturduğu yerden kalkıp radyoyu ayar etmeye üşeniyordur.Ve yine içinden:- Ulan, dersin amma mıymıntı herif. Kalkıp düzeltsene şunu...***Özellikle kadınlar deli olurlar mıymıntı erkeklere. O nedenle de klasik zamparalar, özellikle tanışma başlangıçlarında çakı gibi, ateş gibi, şimşek gibidirler. Ama bir süre sonra foyaları çıkar onların da meydana. Suratlarına konan sineği dahi kovamayacak bir gevşeklikte, bir et yığını haline gelirler kadınların karşısında...***Goncerovun Oblomovu da bir mıymıntılık romanı. Mıymıntılıkla kadercilik ve boş vericilik arasında sünepeleşmiş olan Oblomovu anlatır.Ve Lenin, bir konuşmasında:- Biz, demiştir, Oblomovluğu kaldırmak istiyoruz.*** Mıymıntılık kendimize musallat olduğu zaman ise...Sabah uyanmışındır. Yatak sıcaktır. Yorganın altında, ayaklarının ayaklarına değişindeki; kendi vücudunda imbikleşmiş, yaşamdan gelen lezzeti duyuyorsundur. Telefon çalar... Kalkıp, alelacele terlikleri giyerek, önü açık pijamalarla, sırtında tatsız bir ürperme; koşmak telefona...- Patlayıncaya kadar çalsın cenabet, dersin.Böylesine bir karşı koymanın, kendi vücuduna gösterdiğin saygılı önemi, tatlı bir ılıklıkla keyiflendirir ayaklarının başparmaklarını. İkisi de kıpırdayarak mutlu mutlu gerinir gibi olurlar...*** Sonra kapı çalar.- Çalsın istediği kadar, dersin.Yatak sıcaktır. Damarlarında tazelenmiş bir delikanlılık arzusu, ufaktan ufaktan parıldıyor gibidir. Kaba, katı saldırgan bir arzu değildir bu. Çok daha süzülmüş, incelmiş utançsız, ilginç; gıdıklayıcı oynaşma hayallerine dönüşen bir arzudur.Kapı çalar. Telefon çalar... Sen mıymıntılığının eşi yaratılmamış gizli koltuğuna gömülürsün.Alabildiğine geniş, renkli bir iç dünyası ister, mıymıntılığın süzülüp damıtılması.***Makine masada durur. Kâğıtlar makinenin önünde durur. Sen mahmur bir dalgada, balıklara bakarsın:- Şöyle bir kadeh atıvereyim de, ondan sonra çalışırım, dersin.Yeni izci olmuş ortaokul öğrencisi gibi, batıcı bir gayretkeşlik disiplini çirkin görünür gözüne. Pencereye yaklaşırsın. Bulutlara doğru kayar uzayan bakışların.Ve vicdan azabı gibi durur makineyle kâğıtlar masanın üstünde...Derken bir kitap alırsın raftan... İçin için; bir dost gelse de, bir özür bulsam, dersin, kendime çalışmamak için...Bu da bir başka türlü şiirleşen bir mıymıntılıktır.***Mıymıntılık kötüdür. Kim bilir belki de iyidir. Mıymıntı mıymıntı şekeri ağzında döne dolaştıra eritmeye kalkanlara kızarım. Gözleri ateş gibi, her işe hazır, şimşek parçası olma aktörlüğünün gerginliğinde duran; zekâ ve zevk felcine uğramış emirber bozuntularına da kızarım.*** Peki neye kızmam? Ne demek neye kızmam? Önemli olan, bir şeye kızmak değildir ki... Önemli olan, kızgınlığın tadı içinde olmaktır. Onun için, kızacak hiçbir neden yoksa ortalıkta; kendi kendime kızarım. Ve en garibi, mıymıntılık ettiğim için kızarım. Sonra da mıymıntılık edemediğim için kızarım.Ve balıklar bilirler bunu... Ne birincisine ses çıkarırlar, ne ikincisine...————————Not: 34 yıl önce yazılmış bir yazı... "Akşam"dan... c.altan@prizma.net.tr MIYMINTILIK kötü bir şeydir. Bu bir değer yargısı. Böyle bir yargıya varınca öğüt vermek kolaylaşır: