Çetin Altan

Çetin Altan

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Okullar açıkken öğrenciler için, bir türlü gelmesini bilmeyen cumartesiler, nedense bendenize göre pek çarçabuk gelmekte.
*   *   *
Temmuzun aklını yemiş sıcaklarında, bir de gazetelerin aklını yemiş haberleri; o canım cumartesinin rehavetini, içine edilecek bir oturağa çevirme zebaniliğiyle dikilirken...
*   *   *
Belki de Türkiye’nin gazete tiryakiliğinden yoksunluğu ve siyasal kutuplaşmaların aşırı gümbürtüleri ötesinde, olup bitenlere fazla da kulak asmaması; değişik bir gezegende “kendin pişir kendin ye” mırıltılarıyla, uyur-gezer gibi yaşamasının bir avantajı...
*   *   *
Yoksa dünkü Milliyet’in 1’inci sayfadan verdiği “Ruhi Su ve eşinin mezarına saldırı” haberi de, toplumsal bir anomalinin patolojik bir göstergesi; dünkü Star’ın manşetten yarım sayfa verdiği şu haber de:
“MÜZEDE ERGENEKON TUZAĞI
Koç Müzesi’ndeki denizaltıda bulunan TNT kalıplarının öğrencilerin ziyareti sırasında patlatılmak üzere hazırlandığı ortaya çıktı. Ergenekon savcısı Zekeriya Öz, müzede keşif yaptı.”
*   *   *
Bütün bu haberler, karşılıklı siyasal bir kutuplaşmanın atmasyonları olarak değerlendirildiğinde ise; bu tür atmasyonların beşiğinin, Türkiye’de sallanıp durması da yine, toplumsal bir anomalinin patolojik bir göstergesi.
*   *   *
Murat Belge boşuna:
- Türkiye, bir deli gömleği giydirilmiş durumda öteden beri, demiyordu.
*   *   *
Böylesi bir deli gömleğinin nasıl giydirildiği konusunda da, ince oyalı bazı bilimsel çalışmaların yapılmış olduğu usulundan, yavaşından çıkıyor ortaya...
*   *   *
Hemen hemen her cumartesi olayların vahşetiyle, “İNSAN”a layık keten helvalı bir anlatımın tadını yaratmaya çalışmak arasında sıkışmak; doğrusu içimi rendeliyor bendenizin de...
*   *   *
Sezilen o ki, yeni bir çağın değişik esen rüzgârları önünde küçük Asya’nın insanları, daha bir hayli çalkalanacak.
“Yoksulluk”tan söz etmenin yasaklanmasıyla, gebe bırakıldı Türkiye, 20-25 yıl süreceğe benzeyen bu günkü çalkantılara.
*   *   *
Klasik bir Osmanlı fıkrası, Ankara’nın eski silindir şapkası üstüne şimdi artık cuk oturmada.
*   *   *
Haremin değnekçisi Kızlarağası, saray hekiminin yanına giderek adamı sıkıştırmaya başlamış:
- Ben gördüm, hayvanları yüzerken derisini tulum olarak tersine çevirdiler mi, içi beyaz çıkıyor. Sen de beni tersime çevir, beyaz olayım.
*   *   *
Hekim başı:
- Ağa hazretleri olmaz öyle şey, diyormuş.
Haremağası diretiyormuş:
- Olur, tersimi çevir de bak nasıl beyaz olurum.
*   *   *
Hekim başı, iğdiş edilmiş siyahi adamcağızı başından savamayacağını anlayınca:
- Evet ama, demiş; önemli bir sakıncası var bunun. Sizi tersine çevirince vücudunuzun alt tarafındaki saklı yerler de, alnınızın ortasıyla, ensenizin köküne gelecek; isterseniz yapayım?
*   *   *
Haremağası düşünmüş biraz, sonra da:
- Vazgeçtim, demiş.
*   *   *
Kenyalı bir aileden uzantılı Barack Obama’yı, ABD Başkanlığı’na getiren, yeni bir çağın rüzgârları; Türkiye’nin dil uzatılamayan dogmatik tabularını da, tersyüz etmede...
*   *   *
Ve oraya buraya gömülmüş binlerce mermi, bomba, lav silahlarıyla, insan kemiği; Ankara höthötçülerinin alınlarıyla, enselerinde sallanmaya başlamakta.
*   *   *
Elbet bir tersyüzle bunların ortaya çıkmasına kızanlar da olacak, sevinenler de...
Kimileri de:
- İşte görüyorsunuz, demokrasimiz hızla gelişiyor, diyecekler.
*   *   *
Bir türlü “gelişmişler” kategorisine giremeyen bir “ulus-devlet” modeli; bir çeşit kapağı kapalı bir konserve kutusu...
*   *   *
Kapağı kapalı böyle bir konserve kutusu içinde, en çok kimler istemiyor kapağın açılmasını?
Ve neden istemiyorlar?
*   *   *
Bir de duruma, üst düzey “mevki sahipleri”nin cüzdanlarına suların nerelerden aktığı ile, neden iç göçlerin bu kadar yoğun olduğu açısından bakılsa...
*   *   *
Nerdeyse müzesinde korkunç bir facianın yaşanacağı resmen açıklanmış olan Rahmi Bey, ekonomik krize karşı piyasaya biraz daha para sürülmesi gerektiğinden söz ediyordu.
*   *   *
Rahmi Bey’in önerisi, Napoleon’un ünlü bir sözünü çağrıştırdı bendenizde.
Napoleon Bonaparte “savaş nedir” sorusunu şöyle yanıtlamıştı:
- Para, para, para...
*   *   *
Bir yanda Savunma’nın, Sayıştay tarafından dahi denetlenemeyen harcamaları; bir yanda krize karşı piyasalara sürülmesi gereken para...
*   *   *
Başbakan Tayyip Bey, şapka da pek giymediği için:
- Şapkasını önüne koyup, düşünmeye başlasın bakalım, diyemeyeceğiz.
*   *   *
Zaten “onlar-biz” ayrımında, bizim kültürümüzün en büyük özelliği, hiç kimsenin hiçbir şeyi düşünmemesi...
Ne demişler:
- Düşün, düşün boktur işin, demişler.
*   *   *
Düşünmeyelim, düşünmeyiniz, düşünmesinler...
*   *   *
Ah bir de cumartesiler, bu kadar hızlı gelip geçmeseydi...