Çetin Altan

Çetin Altan

Tüm Yazıları

Bir zamanlar İzmir’in dava vekillerinden olan Ruhi Baba’ya: -İzmir açıklarındaki bir yatta, 140 kg eroin ile “uyuşturucu baronları”nın yakalandığı ilk kez -üstünde pek de durulmayan- bir haber oldu medyada; sen ne düşünüyorsun bu konuda, diye sordular.
* * *
Ruhi Baba:
-Yüzlerce kilo eroinle uyuşturucu yakalandığı zaman ne oluyorsa, yine öyle olacak diye düşünüyorum, dedi.
-Nasıl yani?
-Gözaltına alınan “uyuşturucu baronları”nın, ne zaman başlayacağı bilinmeyen mahkeme süreleri de dahil; yine medyanın gözünde, görünmez olacaklarını...
* * *
Adamın biri, tasmasının ucundan tuttuğu, ağzından burnundan alevler fışkırtan bir masal ejderhasıyla İstiklal Caddesi’nde yürüyormuş.
* * *
Ejderha, adamın elinde tuttuğu tasmanın kayışını bütün gücüyle çekerek her mağaza vitrini önünde durmak istiyor; adam da var gücüyle tasmanın kayışına asılarak ejderhayı durdurmaya çalışıyormuş.
* * *
Sonunda adamın tepesi atmış:
-Buraya bak, demiş; yetti artık yani. Beni sinirlendirmeye devam edersen; gider bir tüp aspirin alır yutarım, ne ejderha kalır, ne mejderha...
* * *
Söylentilere göre, Suriye’nin diktatörü Başar Esad da, bir tüp aspirin alıp yutmayı düşünüyormuş.
* * *
Hacivat’a da sormuşlar:
-”Politika” senin aklına neyi getiriyor, diye.
* * *
Hacivat:
-Tavuk kıçını, demiş.
-Neden?
-Çünkü her ikisi de bir türlü “tövbe” tutmuyor.
* * *
Eski sözlüklerde “anlatılabilmek” sözcüğü, şöyle tanımlanıyormuş; “anlatabilir olma, örneğin çok zor anlatılabilen bir hikâye gibi”.
* * *
Sözlüklerin yeni baskılarından ise, çıkartılmış “anlatılabilmek” sözcüğü...
Çünkü artık kimse, kimseye hiçbir şeyi “anlatabilemiyormuş”.
* * *
Suriyeli bir militan, Kahire’deki bir postaneden şifreli bir telgraf çekmeye kalkmış İran’ın Cumhurbaşkanı Ahmedinecad’a.
* * *
Telgrafın metni şöyleymiş:
“Badum! Badum! Badum! Badum! Badum! Badum!
* * *
Kahire postanesinde telgrafı çekecek olan memur, telgrafın metnini okuduktan sonra:
-Aynı paraya bir kelime daha yazmak hakkınız var; isterseniz bir kelime daha ekleyebilirsiniz, demiş.
* * *
Suriyeli militan, eliyle şöyle bir alnına dokunduktan sonra:
-Bir kelime daha eklemeye gerek görmüyorum, demiş.
Memur da:
-Neden, demiş; bir “badum” daha olmasın?
* * *
Suriyeli militan:
-Yok, asla, demiş; o zaman telgrafın ciddiyeti bozulur.
* * *
Libyalı bir terörist de, bizim Topkapı Sarayı’nı bastı.
Bir saat süren bir çatışma sonunda da öldürüldü.
* * *
Şimdi bazı çevrelerde yeni bir tartışma başlamış; öldürülen teröristin cenazesi ülkesi Libya’ya gönderilecek mi, gönderilmeyecek mi, diye...
* * *
Bir başka tartışma da, şayet teröristin cenazesi ülkesi Libya’ya gönderilmezse; cenaze namazının nasıl kılınacağı üstüneymiş:
-Alt tarafı o da bir Müslüman, diyenler varmış çünkü...
* * *
Beberuhi, elinde bir çiçek buketle dolaşıp duran Tarçın Bey’e:
-Sen, demiş; “dikey yatak” hikâyesini biliyor musun?
* * *
Tarçın Bey de:
-Yok hayır, bilmiyorum, demiş.
-İnsanı ayakta uyutan bir hikâye; tıpkı “Arap baharı” adıyla, sürüp giden iç savaşlar sonunda, Arap ülkelerine “demokrasi” gelecekmiş türünden...
* * *
Bir TIR şoförü, yol üstündeki bir jandarma karakoluna uğramış:
-Sizin, demiş; buralarda mandalar dolaşır mı yollarda...
-Hayır...
-Başı boş siyah atlar falan...
-Hayır, öyle şey mi olur canım...
-Peki şöyle büyükçe, başı boş siyah köpekler de mi dolaşmıyor?
-Dolaşmıyor... Neden böyle garip şeyler soruyorsun ki sen?
* * *
TIR şoförünün yüzü buruşmuş:
-Kara çarşaflı zavallı bir kadıncağızı mı ezdim ben diye, kuşkulanıyorum da, demiş; onun için soruyorum.
* * *
Ahmet Kutsi’den bir şiirle bitirelim yazıyı:

Haberin Devamı

Besbelli

Haberin Devamı

Besbelli ölümüm sabahleyindir,
İlk ışık korkuyla girerken camdan,
Uzan başucumdan perdeyi indir,
Mum olduğu gibi kalsın akşamdan.

Haberin Devamı

Sonra koş terlikle haber vermeye,
“Kiracım bu sabah can verdi” diye;
Üç beş kişi duysun ve belediye,
Beni kaldırmaya gelsin odamdan.

Evden çıkar çıkmaz omuzda tabut,
Sen de eller gibi adımı unut;
Kapımı bir kaç gün için açık tut,
Eşyam bakakalsın diye arkamdan.