Çetin Altan

Çetin Altan

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Ramazanın, vapur iskelelerinin kıyılarında; otobanlarda kilitlenen trafikte kaplumbağalara dönüşen arabaların aralarında, simit satmaya uğraşan “gariban” takımının tozunu havaya savurduğu bir sırada; İstanbul’a inen sağanaklar, gezginci şemsiyecileri çıkardı ortaya...
* * *
Dünkü Milliyet’in ilk sayfası altındaki bir haber, sevimli bir “vurdum duymazlık” barometresi gibiydi ve şöyleydi:
“Uyarıya rağmen yağmur şoku
METEOROLOJİ’nin günlerdir ‘sağanak geliyor’ diye uyardığı İstanbul’da önceki gece başlayan yağmur dün bütün gün etkili oldu. Uyarılara rağmen yağmura hazırlıksız yakalananlar çareyi otobüs duraklarına sığınmakta buldu.”
* * *
Sağanak altında otobüs duraklarına sığınanlar ve onlara doğru hemen yaklaşan yerden bitme şemsiye satıcıları...
Uyarılara kulak asmayanların yarattığı geçici bir şemsiye piyasası...
* * *
Bir eliyle başının üstünde açık bir şemsiye tutarken, öteki koltuğunun altında da bir yığın kapalı şemsiyeyle yayaların arasında dolaşan bir genç, kendisiyle konuşan bir TV muhabirine:
-Tanesi 5 kâğıt, diyordu; 100, 150 tane satıyoruz günde...
* * *
Küresel ekonomik kriz, bazı eski halk deyimlerini de, siyasetçilerin ağzında yeniden canlandırmış gibi:
-Ayağını yorganına göre uzat...
-...
-Hesabını bilmeyen çavuşlar, kıçını avuçlar...
-...
-Ak akçe kara gün için...
* * *
Uyarılar, “yönetilenler”e karşı yapılıyordu; “yönetilenler”in ise, “yönetenler”e karşı yaptığı uyarılara pek rastlanmıyordu.
Sadece genel bir yakınma çarpıyordu kulağa, işsizlik...
* * *
Küresel ekonomik krize karşı dünyadaki siyasal liderlerin bazıları, alınması gerekli çeşitli önlemlerden söz ederken; bendeniz de ünlü bir Bektaşi fıkrasını anımsıyordum.
* * *
Camilerden birinde vaaz veren bir hoca, Tanrı’nın zamansız ve mekânsız, her yerde hazır ve nazır olduğunu anlatmaya çalışıyor ve:
-Ne yerdedir, ne göktedir; ne buradadır, ne şuradadır; ne sağdadır, ne soldadır, diyormuş.
* * *
Vaazı dinlemekte olan bir Bektaşi babası, oturduğu yerden dayanamayıp bağırmış:
-Hey Hoca Efendi, sen ona tümden yok diyeceksin ama, bir türlü kıvıramıyorsun...
* * *
Küresel ekonomik krize karşı da, alınması gereken önlemler tartışılırken, kimi:
-Kemerleri sıkmak gerekiyor, diyor.
Kimi:
-Tam tersine, fabrikaların üretimlerini sürdürebilmesi için, piyasaların hareketlenmesi gerekiyor, diyor.
Kimi:
-Öncelikle savunma harcamalarını azaltmak gerekiyor, diyor.
Kimi:
-Yoksulluğa neden olan diktatörlerin ve “mevki sahipleri”nin saltanatını yok etmek gerekiyor, diyor...
* * *
Öyle önlem olmaz, şöyle önlem de olmaz, böyle önlem hiç olmaz...
Küresel ekonomik krize karşı, “alınabilecek önlem yok” demeyi de, kimse kıvıramıyor.
* * *
Bir yandan da bizde, sürekli açılan davalarla, “gözaltına almalar”ın ve “tutuklama kararları”nın durmadan artan sayısı; “Guinness Rekorları Kitabı”na girecek bir düzeye ulaşmakta.
* * *
Bir yığın da uyuşturucu kaçakçısı yakalandığı halde; o davaların ne ayrıntılarından, ne sonuçlarından söz ediliyor.
* * *
Eddie Murphy’nin “Sosyete Polisi 3” filminde, öylesine bir uyuşturucu kaçakçılığı vardır ki, izleyenlere parmak ısırtacak düzeyde...
* * *
Sık sık şampanyalı davetler veren, jet sosyetenin göz bebeği, ünlü mü ünlü, saygın mı saygın; hem siyasetçilerin, hem emniyetteki üst düzey görevlilerin çok yakın dostu olan bir “sanat galerisi sahibi” var.
* * *
Oralara bir rastlantı sonucu gelen sosyete polisi Eddie Murphy; “Toplumun huzurunu ve güvencesini bozan bir suçluyu yakalamaya kalkan polisin; önüne geleni pataklayarak, yakalamaya çalıştığı suçludan daha çok toplumun huzurunu ve güvencesini bozmaya kalkmaması gerektiği” ilkesine hiç aldırmadan; saygın mı saygın, jet sosyetenin göz bebeği, çok zengin bir “sanat galerisi sahibi”nin peşine düşmesi, eğlenceli olaylarla dolu...
* * *
Sosyete polisi Eddie Murphy, sanat galerisinde bir tek “kahve çekirdeği” bulunuyor ve o “kahve çekirdeği” sayesinde “galeri sahibi”nin bir uyuşturucu kaçakçısı olduğunu saptayarak, kendisini yakalıyor.
* * *
Sandıklara doldurulan kokain paketleri kahve tozları içine saklandığında, eğitimli polis köpekleri bile kokain dolu sandıkların kokusunu alamıyormuş.
* * *
Bizdeki uyuşturucu, silah ve insan kaçakçılığının, bu kadar ince süzgeçlerle ayarlandığını pek sanmıyorum.
* * *
Kaçakçılığın, yakalanan şoförler dışında, nerelere kadar uzanma olasılığı bulunduğunu ise kimsenin merak ettiğine rastlamadık; Prof. Dr. Eser Karakaş hariç...
* * *
İngiltere’de, Londra’nın belirli bir mahallesine yerleşmiş, dükkân sahibi Türklerle Kürtlerin, belalı sokak ayaklanmalarına karşı gösterdiği kahramanlıklar övülüyormuş.
Ne mutlu bize.
* * *
Sanırım bugün de sokağa şemsiyesiz çıkmamak gerekiyor...