Çetin Altan

Çetin Altan

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

İstanbul’un özellikle bazı semtleri, çok süslü püslü hazırlanmakta yeni yılı karşılamaya...
Bazı büyük mağazaların, vitrinleriyle birlikte ön cephesini; binlerce minik ampul ışığıyla donanmış incecik tüller kaplamış.
Bazı vitrinlerdeki Noel çamlarında da, rengârenk ışıklar bir yanıp, bir sönüyor.
Lokantalardan bazılarının camekânlarında da; “Ismarlama hindi dolması yapılır” reklamları çarpıyor göze.
* * *
Yeni yılı kutlamaya karşı bir mutluluk seferberliği manzarası.
O manzarayla en uyumlu bütünleşenler de, elbet ayakları bakımlı olan hanımlar dünyası.
Bir de toplam nüfusa oranla, ağırlığı çok daha yoğun olan, ayakları bakımsız hanımlar dünyası var ki; “vatanı ve milleti ile devletin bölünmez bütünlüğü” ilkesi, “pedikürcülük” platformunda çok havada kalmış.
* * *
Herhalde yeni yılı, “kadın kuaförleri”nin menziline hiçbir zaman girememiş o kadıncıklar da, kendilerine göre karşılamaya hazırlanıyor olmalı...
* * *
Sayıları 67’ye çıkmış olan siyasal parti liderleri, topluca bir “aile fotoğrafı” çektirseler; aralarında tek bir kadına rastlanabilir mi?
Nasıl rastlansın ki, ulusal övünmelerimizin en tantanalı korosu malum:
- Biz erkek bir milletiz.
* * *
İstanbul’un albenili semtlerinde; yeni yılı süslü püslü, allı pullu, şatafatlı karşılama manzaraları süre dursun; ayda boşanma davaları da 15 bine çıkmış; yani yılda 180 bin boşanma davası...
* * *
Bu boşanmaların nedenlerini doğru dürüst inceleyip, kamuoyunun bilincine yansıtan akademisyenlere de pek rastlanmıyor.
* * *
Artıp giden boşanmalar ve anneyle baba arasında tutamaksız kalan çocuklar...
* * *
Mehmet Altan’ın yazısından öğrendiğimize göre, 14 yaş çocuklarına kadar inmiş uyuşturucu kullanımı.
Her 100 çocuktan 1’i de, kokain çekiyormuş.
* * *
Mafya filmlerinde, uyuşturucu kaçakçılığıyla savaşan gizli polis ajanları vardır.
67 siyasal partimizden biri, o tür evrensel kalitedeki detektiflerden 5-10 tanesiyle gizli bir anlaşma yapsa...
Ve Türkiye’deki uyuşturucu, silah ve gizli göçmen kaçakçılığının nerelere kadar ulaştığının kanıtlarını saptasa...
* * *
Bir kızılca kıyamet kopar mı, kopmaz mı?
Genel seçimlerdeki şans oranı da yükselir mi, yükselmez mi?
* * *
Polis hafiyeliği üstüne de bir yığın fıkra vardır.
Genç bir kadın, emekli sivil polislerden oluşan özel bir büroya başvurur:
- Kocamın, der; beni aldattığından kuşkulanıyorum; acaba kendisini, biraz sersem ve salakça bir elemanınız tarafından izletemez misiniz?
* * *
Büronun sorumlusu, kadına:
- Neden, der; kocanızı izleyecek elemanın, biraz sersem ve salakça olmasını istiyorsunuz, anlamadım?
- Çünkü ne kadar az inanırsam, o kadar iyi hissedeceğim kendimi.
* * *
Bizde de elbet kaçakçılığın nerelere kadar dal budak sardığını bilenler vardır.
Üstelik sersem ve salakça da değillerdir onlar; ama...
Ola ki, toplumun aklını başından almamak için, sessiz kalmayı yeğlemektedirler; belki de biraz pay karşılığı...
Tanrı bilir...
* * *
Bir de toplumun değişik kesimleriyle, değişik yaş grupları arasında bir anket yapılsaydı:
- Sizce en zor şey nedir, diye?
* * *
Acaba alınacak yanıtlar, ne tür zorluklarda yoğunlaşırdı?
* * *
Herhalde yaşlılar:
- En zor şey yalnızlık, derlerdi.
* * *
Genç evliler genellikle:
- En zor şey paranın yetmeyişi, derlerdi.
* * *
Orta yaş hanımları:
- En zor şey aile içi geçimsizlik, derlerdi.
* * *
Boş gezenin boş kalfaları:
- En zor şey işsizlik, derlerdi.
* * *
Acaba siyasetçiler ne derdi?
Herhalde onlardan da birçoğu:
- En zor şey lafının çarpıtılması, derdi.
* * *
Sonunda, üst düzey bir bürokrat da çıkar:
- Zorun üstesinden gelebilmektir hayat, derdi.
Sanki kendisi, Hazine’den geçinmese gelebilirmiş gibi...
* * *
Not: Bülent Eczacıbaşı’nın, “Mutlu ve sağlıklı bir yıl dileğiyle” birlikte gönderdiği, ECZACIBAŞI KOLEKSİYONU’ndan, Bedri Rahmi’nin seramik üstüne “Han Kahvesi” tablosu röprodüksiyonuna, uzun yılların dostluk tülbentinden süzülmüş bir içtenlikle teşekkürler...