Çetin Altan

Çetin Altan

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Biten haftaya ağırlığını koyan konular; önce sıcaklardı. Üstelik daha da artacağı söyleniyordu, tövbe tövbe...
* * *
FSM köprüsünün bakıma alınması ise; doktor kadrosu kısıtlı bir hastanede, “yoğun bakıma alınmış” kanserli bir İstanbul tefrikasına dönüşmüştü.
* * *
Üstelik bir dahaki yaza, İB köprüsünün de bakıma alınmasıyla; İstanbul’un daha da beter bir “koma”ya gireceği haber veriliyordu; tövbeler olsun ya Rabbi...
* * *
Haberi,“Asıl çile seneye” manşetiyle duyurmaktaydı Akşam gazetesi.
* * *
3’üncü ağırlıklı konu da; Suriye’nin düşürdüğünü iddia ettiği savaş uçağımızın, nasıl düşürüldüğünün anlaşılmamış olmasıydı...
* * *
Askeri talim uçuşlarında rastlandığı gibi; uçağımızın, acaba kendiliğinden mi düştüğü kuşkusu uyanmaya başlamıştı.
* * *
Radikal gazetesi de, “Peki bu uçak nasıl düştü?” sorusunu çekmişti manşetine...
* * *
Cumartesinin hatırına; Tevfik Fikret’in ünlü mısraını depreştirme zorlanmasına uğruyorduk, haftanın ağırlıklı konularını sıralarken:
Güleriz ağlanacak halimize
* * *
Fikret’in mısraını tersine çevirmek de; “gerçek”i tanjant geçmiyor gibiydi:
Ağlarız gülünecek halimize
* * *
Doğuştan talihsizliğe uğramış bir çocuk varmış.
Hem bir bacağı ötekinden kısa, hem gözleri şaşı, hem kambur, hem kel, hem tavşan dudaklı, hem hımhım burunlu, hem de tikliymiş.
* * *
Çocuk, uzun araştırmalardan sonra bir gün bir hanımın kapısını çalmış.
Kapıyı açan kadına da:
- Acaba siz, demiş; 1914’te erken bir doğum yaptınız da; doğan bebeğinizin, hiç de bebeğe benzemediğini görünce, onu çöpe mi attınız?
* * *
Kadın:
- Hay Allah, demiş; evet aynen öyle oldu, siz nerden biliyorsunuz peki?
* * *
Çocuk, gözyaşları içinde kadının boynuna sarılmış:
- Ah anneciğim, anneciğim, diyerek...
* * *
Haftanın ağırlıklı konularından, kalemi sıyıralım derken; yol çalışmaları nedeniyle, bir otobüs durağında asfalt çökmesi sonucu; 2m. derinliğindeki bir çukura düşen yolculara da dönmeyelim.
* * *
İster istemez insanın aklı takılıyor; acaba Enver Paşa, Cemal Paşa, Talat Paşa sağ olsalar; “sakat çocuk” fıkrasından alınırlar mıydı, alınmazlar mıydı?
* * *
Siyasete çok geç atılmış olan bizim Temel Reis de, bir otobanda ters yöne girmiş ve gelen arabalara karşı sürmeye başlamış arabasını.
* * *
Az sonra trafik polisi hemen durdurmuş Temel’i:
- Kendi kanına mı susadın sen, demiş; ters yönde gitmen bir yana, bir de hız limitini aşıyorsun. Saatte 50 km. hızla gitmen gerekirken, 90’la gidiyordun.
* * *
Temel de:
- Haklısın, diyormuş; ne söylesen haklısın. Gaza basmamın da nedeni, çok geç kalmış olmamdı; baksana herkes geri dönüyor...
* * *
Övünmeye, özeleştiriden daha yatkınızdır ama; bir de eski bir halk deyimi vardır:
- Herkes gider Mersin’e, biz gideriz tersine, diye...
* * *
Aklımda kaldığı kadarıyla, Aziz Nesin’in “köşe yazısı” başlığı da:
- Eller Ay’a, biz yaya, idi.
* * *
Bu arada, sinema filmlerindeki değişiklikler de dikkat çekici...
Örneğin 1940’lı yıllarda çevrilmiş filmler hem siyah-beyaz; hem de, ne kimsenin cep telefonu kullandığı var, ne robotlarla dövüştüğü...
* * *
Dış politika yorumcuları; genellikle dış ilişkilerini değerlendirdikleri ülkelerin, “yumuşak karınları”ndan söz ederler.
Rusya’nın yumuşak karnı, İran’ın yumuşak karnı, ABD’nin yumuşak karnı v.s...
* * *
Kişilerin de yumuşak karınları vardır; gizli aşk ilişkileri gibi, sahte mal satma gibi, gerçeklerin üstünü örtme gibi...
* * *
Robot endüstrisinin yumuşak karnı da, galiba ineklerin robotunu yapamamak...
İnek robotundan süt alınamaz çünkü...
* * *
Ya bir gün süt de veren inek robotu yapılırsa?
* * *
Acaba yine fazla mı uçtuk, ne dersiniz?
Neyse ki “fütürizm”, bir yumuşak karın değil...
* * *
Güncel konular; siyasetçilerin, birbirlerinin yumuşak karınlarına tos vurmaları üstüne...
* * *
Bu sıcaklarda tam bir karın ağrısı...