Çetin Altan

Çetin Altan

Tüm Yazıları

Geçen hafta Meclis’te; “ben iyiyim, sen kötü-hayır sen kötüsün, benim iyi” polemikleri, nihayet “yumruk yumruğa, boğaz boğaza gelmeye” dönüştüğü sıralarda; İstanbul’da da azgınlaşan bir lodos fırtınası vardı.
* * *
Akşamın geceyle nöbet değiştirmeye başladığı saatlerde, bir kumrucuk gelip konmuştu Göztepe’deki balkonun demirine.
* * *
Balkon tavanının köşesinde, aşağı doğru salkım saçak sarmaşıkların indiği bir saksının ufarak sepeti vardı.
* * *
Lodos sertleştikçe sertleşiyordu.
Balkondaki beyaz plastik koltuklar, yanlarındaki yuvarlak masaya doğru ya kaykılmış, ya kapaklanmıştı.
* * *
TV ekranlarında Meclis’teki ağız dalaşlarıyla, “lafına laf oturtma” gösterilerini izlerken, gece de iyice inmiş ve balkon demirindeki kumrucuk kaybolmuştu.
* * *
Bir ara balkon penceresinden dışarıya bakan Solmaz:
- A bak, dedi; senin kumru nerede...
Kumru, balkon tavanının köşesindeki sarmaşık saksısının sepetine saklanmıştı.
* * *
Geçtiğimiz pazartesi sabahı ise saat 6’da, Cihangir’de elektrikler kesikti. Ortalık hem buz gibi, hem de zifiri karanlıktı.
Ne kombi, ne klima, ne de elektrikli demlik çalışıyordu.
* * *
Kazak üstüne kazak giymiştim ama; sıcacık bir kahve arzusuyla hasreti, yeni bir Anayasa arzusuyla hasretini silip götürmüş, unutturmuştu.
* * *
Ne zaman gelecekti bu elektrik?
Vatan, millet, devlet, bayrak, demokrasi, laiklik sevgisinin yanına; keşke biraz da elektrik sevgisi eklenseydi.
* * *
Lodos fırtınasına karşı, balkon demirine konan kumrucuğun saklandığı, balkon tavanı köşesindeki saksı sepeti gibi, sabahın saat 6’sında elektriksizliğe karşı saklanacak bir yer de yoktu.
* * *
Her Türk asker doğacağına, biraz da “elektrik kesintisiz” doğamaz mıydı?
Asker doğmak kolaydı da, “elektrik kesintisiz” doğmak mı zordu?
* * *
Bir fincan sıcak kahve arzusu ve hasretiyle:
- Ne zaman gelecek şu elektrik, diye beklerken; acaba öğrenciler ne yapıyor, diye düşündüm.
O sabah okullar açılıyordu ve öğrenciler de herhalde başlamışlardı hazırlanmaya...
* * *
Elektriklerin gelmesi gecikirse...
Hava bulutlu ve kapalı da olsa; perdeleri sonuna kadar açar, gün ışığında yazmaya çalışırdım haftanın ilk yazısını...
Evet ama elektrikler olmadan faksla nasıl geçecektim, bir hafta önce 35’ine basan ve 1 yaşındaki bebeği Deniz de, diş çıkardığı için, geceleri rahat uyuyamayan sevgili Hatun Kara’ya bizim yazıyı?
* * *
Ha sahi, yazı yazmıyordum pazartesileri.
Sadece okullarda ziller yeniden çalmaya başlıyordu bugün.
* * *
Kuşaklardan kuşaklara çalan ziller, acaba ne işe yaramıştı; mademki hala Cihangir’de elektrikler kesikti ve bendenizin bir fincan sıcak kahve arzu ve hasreti yanında; bir de gündemden bir türlü kalkmayan, yeni bir Anayasa arzu ve hasreti vardı.
* * *
Yoksa sadece beyinler mi donduruluyordu okullarda:
Ben bir Türk’üm dinim cinsim uludur;
Tuttuğum yol, vatan millet yoludur.
* * *
Keşke biraz da “Devlet Bütçeleri”nin nasıl harcandığı merakıyla; hayata karşı hangi mesleğe sahip çıkarak “evrensel bir kalite” yaratma sevdasına bağlanıldığı merakının, yolu tutulsaydı.
* * *
Lodos fırtınalarında bir kumrucuğun, geceyi geçirmek için saklandığı, bir balkon tavanındaki bir saksı sepeti gibi; bir sepet de bulmak kolay değildi.
* * *
Öyle bir sepet bulmuş olanlar da; ne elektrik kesintilerini engelleyebiliyorlardı, ne de sel baskınlarında perişanlığa düşülmesini.
* * *
Geçtiğimiz pazartesi sabahı saat sabah 7.15’te geldi elektrik Cihangir’e...
Hemen elektrikli demlikte kaynatılan su ve bir fincan sıcak kahve...
Oh be dünya varmış.
* * *
Öğrenciler de tutmuş olmalıydılar okulların yollarını...
* * *
Dünkü Milliyet’in sürmanşeti, kuşaklardan kuşaklara okullarda çalan zilleri de, bir cellatlar kampanasının matemine çevirmişti:
“KATLEDİLEN AYDINLARIN AİLELERİ TÜRKİYE’NİN VİCDANINA SESLENDİ
Biz sürekli can alınan bir ülkede çoğaltılan bir aileyiz. Artık çoğalmak istemiyoruz...”
* * *
Gazetenin sürmanşetini kaplayan fotoğrafın ön sırasında, acıların en zehirlisini tatmış olan insanların üstüne, kimler oldukları da yazılmıştı:
Nilgün Türkler Soydan
Kemal Türkler’in kızı

Haberin Devamı

Meryem Türkmen
Metin Göktepe’nin ablası

Haberin Devamı

Filiz Ali
Sabahattin Ali’nin kızı

Haberin Devamı

Zeynep Altıok
Metin Altıok’un kızı

Nükhet İpekçi
Abdi İpekçi’nin kızı

Deniz Tütengil Mazlum
Cavit O. Tütengil’in kızı

Rakel Dink
Hrant Dink’in eşi

Sezen Öz
Doğan Öz’ün eşi

Bengi Heval Öz
Doğan Öz’ün kızı

Cüneyt Cebenoyan
Yasemin Cebenoyan’ın kardeşi
* * *
Kuşaklardan kuşaklara çalıp duran okul zilleri; herhalde faili meçhul binlerce resmi cinayetin sayısını, artırmak için çalmadı.
* * *
Elektrikler sık sık kesilsin; binlerce köy yolu kapansın; Meclis’te ağız dalaşları mızraklaştıkça mızraklaşsın diye de çalmadı.
* * *
Peki, niye çalıp durdu ve geçtiğimiz pazartesi de çalmaya başladı o okul zilleri?
* * *
Acaba Orhan Veli’nin “Zilli Şiiri”; taca atılan bir topu havaya mı kaldırıyordu:

Biz memurlar,
Saat dokuzda, saat on ikide, saat beşde,
Biz bizeyizdir caddelerde.
Böyle yazmış yazımızı Ulu Tanrı;
Ya paydos zilini bekleriz,
Ya aybaşını.
* * *
Keşke her Türk asker doğmasaydı ve ülke de faili meçhul resmi cinayetlerle, bir insan mezbahasına dönmeseydi.
* * *
Bir kumrucuğun, lodos fırtınasında gece saklanmak için, bir balkonun tavan köşesinde bulduğu bir saksı sepeti bulmak da; kolay değildi çünkü...