Efendinin canı, uşağı Memiş’le eğlenmek istemiş.
Çağırmış Memiş’i yanına:
- “Oğlum”, demiş, git bana “hiç” al...
Memiş:
- Baş üstüne efendim, demiş.
* * *
Efendisinin söylediği şeyi unutmamak için de:
-”Hiç, hiç, hiç”, diye tekrarlayarak düşmüş yola...
* * *
Kıyıda balıkçılar balık tutuyorlarmış. Memiş, ne yapıyorlar diye dikilmiş başlarına. Bir yandan da durmadan tekrarlıyormuş:
-”Hiç, hiç, hiç” diye...
* * *
Balıkçılar önce ters ters bakmışlar Memiş’e... Sonra birkaç tokat patlatmışlar suratına:
-Ulan, demişler; hiç, hiç, hiç... Diye uğursuzluk getirdin...
* * *
Memiş sormuş:
-Peki ne diyeyim?..
-Ne diyeceksin, kısmetiniz bol olsun, tuttuğunuz büyük olsun, de; demişler...
* * *
Memiş
-Peki, demiş... Ve:
-Kısmetiniz bol olsun tuttuğunuz büyük olsun, diye uzaklaşmış oradan.
* * *
O sırada bir kadın kalabalığı, gelin götürüyormuş hamama. Memiş aralarına katılmış. Geline:
-Kısmetiniz bol olsun, tuttuğunuz büyük olsun, demeye başlamış.
* * *
Kadınlar ayakkabılarını çıkarıp vurmaya başlamışlar Memiş’in kafasına:
-Geline bakıp da, “kısmetin bol olsun, tuttuğun büyük olsun”, denmez demişler.
* * *
Memiş:
-Ya, peki ne diyeyim? demiş.
Kadınlar:
-Oh aman ne güzel, ah aman ne güzel dersin; demişler.
Memiş de:
-Peki, demiş... Ve:
-Ah aman ne güzel, oh aman ne güzel, diye diye devam etmiş yürümeye...
* * *
Bakmış bir köşe başında, iki softa yumruk tekme, birbirlerine girmiş, dövüşüyorlar... Dikilmiş başlarına:
-Oh aman ne güzel, ah aman ne güzel, demeye başlamış...
* * *
Softalar sonunda kavgayı bırakıp, Memiş’i dövmeye koyulmuşlar.
* * *
Memiş:
-Ne kızıp beni dövüyorsunuz, demiş; söyleyin ne diyeyim peki?..
-Etmeyin ağalar, eğlenmeyin softalar, dersin; demişler.
* * *
Memiş bu kez de:
-Etmeyin ağalar, eğlemeyin softalar, diye diye yürürken kavga eden iki köpeğe rastlamış... Başlarında durup, başlamış:
-Etmeyin ağalar, eğlenmeyin softalar, diye bağırmaya...
* * *
Gelip geçenler, Memiş’in üstüne yürümüşler:
-Ulan, demişler; alay mı ediyorsun?
Memiş:
-Yoo; demiş.
-Peki niye “etmeyin ağalar, eğlemeyin softalar” diye bağırıyorsun dalaşan köpeklere?
Memiş:
-Peki ne diyeyim, demiş?
-O tarafa “hoşt” dersin... Bu tarafa “hoşt” dersin...
* * *
Bu sefer de Memiş’in karşısına nutuk söyleyen iki politikacı çıkmış.
* * *
Memiş, politikacılara bakarak bir o yöne, bir bu yöne:
-Hoşt, hoşt, hoşt; demeye başlamış.
* * *
Politikacılar susmuşlar... Ve kürsülerden inip pestilini çıkarmışlar Memiş’in.
Memiş dayağı yedikten sonra, yine sormuş:
-Peki söyleyin ne yiyeyim?
* * *
Politikacılar:
-Bir şey demeden sadece alkışla, demişler...
* * *
Memiş, ellerini çırpa çırpa yürümeye koyulmuş...
Derken karşıdan kalabalık bir cenaze çıkmış... Memiş, cenazeye baka baka alkışlıyormuş tabutu...
* * *
Cemaat, Memiş’in üstüne yürümüş, bir kötek atmışlar ki Memiş’e, sormayın.
* * *
Memiş, şaşkın soruyormuş:
-Peki ne diyeyim?
-Allah rahmet eyleye, Mevla rahmet eyleye... Desene, demişler.
* * *
Memiş bu sefer de:
-Allah rahmet eyleye, Mevla rahmet eyleye; diye düşmüş yollara.
* * *
Bir alanda iktidara karşı olanlar miting yapıyor, hatipler:
-Demokrasi... diye bağırıyorlarmış...
* * *
Memiş, onlar, “Demokrasi” diye bağırdıkça:
-Allah rahmet eyleye, Mevla rahmet eyleye, diyormuş.
* * *
Hatipler almışlar Memiş’i ayaklarının altına...
Memiş:
-Peki, demiş; söyleyin, ne diyeyim?..
* * *
Hatipler:
-Hiçççç, demişler...
* * *
Memiş:
-Tamam, demiş... Zaten ben de onu arıyordum. Efendim bana ‘Hiç’ al getir, dedi.
Ve Memiş devam etmiş hiçi aramaya.
* * *
Biraz değiştirilerek de olsa, uzunca mizahi bir Türk fıkrası işte...
* * *
Bir cumartesi günü, geliştiği iddia edilen özgürlükler sayesinde, isteyen dilediği gibi yorumlayabilir Memiş’in durumunu...
* * *
Bendeniz içinse, bir ömürlük birçok çabanın bir özeti gibi; “Hiç”...