Ali SİRMEN
KÜRESELLEŞME, her türlü ideolojinin sonunu getiren neredeyse kutsal bir kavram olarak sunuluyor günümüzde. Oysa o da pekala bir ideoloji.
Ama ülkemizde küreselleşmeyi tartışmaya kalktığınız zaman, hain değilse bile, geri zekalı muamelesiyle karşılaşmanız mümkün. Hele hele tartıştığınız kişi sapına kadar dönekse.
Olaya gülmemek elde değil. İşin daha garibi, küreselleşmeden en fazla yararlanan ülkeler bizden daha çok tartışıyorlar yeni olguyu.
Ve artık çoğunluk şu globalizm denen olayı, ülkeler ölçeğinde olduğu kadar, kişisel ölçekte de, zengini daha zengin yoksulu daha yoksul kıldığını, aradaki uçurumu açtığını kabul ediyor.
Küreselleşen dünyanın insanlarına bakın, göreceksiniz daha mı mutlu, yoksa daha mı mutsuz olduklarını.
Avrupalı gençlere bakın, acaba geleceklerinden, babalarının dedelerinin olduklarından daha mı eminler?
Kimilerine göre küreselleşmenin getirdiği bu güvensizliğin yanı sıra, doğurduğu ahlaki çöküntü insanları yeni arayışlara itiyor.
Gerçekten de, geçenlerde değerli bilim adamımız Gencay Şaylan'ın ilginç bir TV oturumunda belirttiği gibi, globalleşme (vahşi kapitalizm diye de okuyabilirsiniz) sayesinde, bir zamanlar yalnızca azgelişmişlere özgü olduğu söylenen rüşvet ve yolsuzluk bütün dünyayı kaplamış bulunuyor.
Bunun sonucu olarak da, yalnız İslam ülkelerinde değil, Batı dünyasında da dinsel akımlar güçleniyor. İnsanlar kaybolan ahlaki değerleri dinci siyasal akımlarda arıyorlar.
Siyasal İslam'ın ülkemizdeki yükseliş trendinin ana nedenlerinden biri de bu.
Ne var ki, Refah örneğinde de gördüğümüz gibi, küreselleşmenin getirdiği yozlaşma o cephede de hüküm sürüyor.
Başta Erbakan olmak üzere, Refah'ın birbirini izleyen yalanları, dolanları, hileleri dolapları teker teker ortaya serilmekte.
Erbakan, söylediğini kolaylıkla inkar edebiliyor, gerçek ortaya çıkınca, "bunlar montaj" diyebiliyor. Görüntünün montaj olmadığı belirlenince de, Kuran - ı Kerim'deki kavramları bile çarpıtmayı göze alıp, tevil yolunu tutmaya kalkıyor.
Faize karşı çıkan güya İslami şirketler ise, yolsuzluğun, talanın, gasbın alasının örneklerini verebiliyorlar.
Yoksul halkın paraları bunlara ya da menfaat şirketinin televizyonuna peşkeş çekilebiliyor.
Dolandırıcılık o boyuta varmış ki, bu kanatta iş yapan ve kayırılan bir şirket, bir kamu bankasını "camilerde tanıtım yaptım" diyerek dolandırmış.
Hani neredeyse iki rekatın arasına reklam spotu sıkıştıracaklar.
Dünkü Hürriyet'in manşetinde de, RP'li Tayyip Erdoğan'ın siyasi menfaat ilişkisi içinde olduğu Kombassan Holding'e İstanbul'un en gözde iş semti 4. Levent'te bir belediye arsasını değerinin onda birinden daha düşük bir fiyata sattığı haberi veriliyordu.
Refahlı belediyelerin çoğu bu dalaverelerin içinde, kutsallık kalkanının ardında çıkarlar gizli.
Bakın bu belediyelerin yaptıkları kaçak camilere, bu yapıların ne kadar bölümü ibadete, ne kadarı da ticarete ayrılmıştır dikkat edin.
İrtica cephesinde çıkarlar en önde geliyor.
Bunlar için
"çıkar geldi cihane/ din iman hepsi bahane",
Bunlar eskiden de böyleydiler, aslında değişen bir şey yok.
17. yüzyılda yaşamış olan ünlü divan şairi
Şeyhülislam Yahya Efendi bir şiirinde bunlar için şunları yazmıştı:
"Mescidde riya - pişeler itsün ko riyayı,
Meyhaneye gel kim ne riya var, ne mürai"
Yazara EmailA.Sirmen@milliyet.com.tr