Ali SİRMEN
YİRMİNCİ yüzyılın
son nüfus sayımı tam bir fiyaskoyla sonuçlandı. Çağın ulaştığı
teknoloji, sayımı, evlere hapsolmadan, haydi haydi gerçekleştirecek düzeyde olduğu halde, yurttaşlar bütün bir gün evlere kapatılarak sayıldılar; daha doğrusu tam da sayılamadılar.
Çevrenize şöyle bir bakın! Kaç kişiye sayılmadığını sorun, elde edeceğiniz oran size bu konuda bir fikir verecektir. Buna bir de, gecekondu semtleriyle Güneydoğu'daki durumu ekleyin, sayım günü sayım bürolarının telefonlarının kilitlenmesine neden olacak kadar, büyük şikayete yolaçan sayım eksikliğinin boyutlarını anlayacaksınız.
Kısacası, Türkiye bütün gelişme, kalkınma, ekonomik dinamizm edebiyatına karşın, 2000'e iki kala, bir nüfus sayımını bile doğru dürüst organize edip, gerçekleştiremeyen bir ülke durumundadır.
Böyle bir ortamda, seçimlerin ne kadar sağlıklı olacağı, ulusal iradenin ne ölçüde sandığa yansıyacağı da ayrı bir tartışma konusudur. Tıpkı son yerel seçimlerde olduğu gibi.
Aksaklık acaba nereden kaynaklanıyor?
Sorunun yanıtı tek değil, çok.
Biliyoruz ki, daha önceki sayımlarda da Türkiye'de kadın nüfus tam olarak saptanabilmiş değildi ve kimi uzmanlar, kadın nüfusun 1 milyon az gösterildiğini söylemekteydiler.
Kız çocuklarını ve kadınlarını hala adamdan saymayan toplumun göstergelerine son sayımda da rastladık. Kadınlara mesleğini sormadı görevliler.
Burada toplumdaki çarpık düşünce yatıyor.
Ama öte yandan, hiç gidilmemiş bir sürü hane de var. Bu da koskoca devletin organizasyonu iyi yapamadığını gösteriyor.
Öte yandan, çarpık kentleşme yüzünden, gecekondu mahallelerinde sağlıklı bir sayımın yapılamamış olması da Türkiye'de kent adı verilen yerlerin ne menem şeyler olduğunu ortaya koyuyor.
Bu arada vatandaşın devletin sayımından her zaman korkması, eksik ve yanlış bilgi vermesi de, taa ilk nüfus sayımından bugüne kadar süren bir alışkanlıktır.
1960'lı yılların Türkiyesi'nde Suudi Arabistan'ın petrol zenginliği ve orada kişi başına düşen gelirin yüksekliğinden sözedilirken,
"o kadar da büyütmeyin canım, Suudi Arabistan daha doğru dürüst bir nüfus sayımı bile yapamaz" deniyordu. Aradan geçen 30 yıldan fazla zaman içinde Türkiye de, artık bir nüfus sayımını bile doğru dürüst yapamayan ülke konumuna gelmiş bulunmaktadır.
Toplumsal laçkalığın, büyük kaosun sonucunda, artık toplumun açıkları da ne yama, ne de dikiş tutar hale gelmiştir.
Doğrusu gerçekten utanılacak bir durumdayız.
Bu laçkalıkla rejim ve ülke nereye gidecek?
Bu laçka ortamda, daha bir nüfus sayımını doğru dürüst gerçekleştiremeyen
devlet, hem de hiçbir toplumsal talebin olmadığı bir alanda nasıl mücadele edecek, nasıl başarıya ulaşacak ve enflasyon nasıl düşecek?
Her olay Türkiye'de sistemin iflas ettiğini gösteriyor. Sistem, kurumlarıyla, vatandaşların sorumluluğuyla yeniden yapılandırılamadığı takdirde, gidişin sonu korkunçtur.
Bu gerçeği şimdi görmemekte direnip de "bi şiy olmaz abi" zihniyetini sürdürenler, yarın, ertelenen, ama önlemeyen son kapıyı çaldığı zaman hem güç duruma düşecek, hem de ülkeyi güç durumda bırakmanın sorumluluğunu taşıyacaklardır.
Sakın bir yanlış anlama olmasın!
Türkiye'de sayımın fiyaskoyla sonuçlanması, salt bu siyasal iktidarla bağlantılı değil, tüm devletin hatta toplumun yapısıdır fiyaskoyu doğuran.
Yazara Email A.Sirmen@milliyet.com.tr