YazarlarDersaadet'te sabah ezanları

Dersaadet'te sabah ezanları

11.08.1997 - 00:00 | Son Güncellenme:

Dersaadet'te sabah ezanları

Dersaadette sabah ezanları

Ali SİRMEN

"DERSAADETTE Sabah Ezanları" Attila İlhan'ın bir yapıtı. Ama bugün o kitaptan değil, Türkiye üzerinde yıllardır oynanmakta olan ve gittikçe daha vahim boyutlara erişen, tehlikeli bir oyundan söz etmek istiyorum.
Oyunu oynayanlar belli, laik demokrasinin karşıtlarının odaklandığı RP, yandaşları ve yayın organları.
Amaçları da belli, laik demokrasiyi ortadan kaldırıp, inancın tekelini uhdelerinde tutarak, ekonomik, siyasal iktidara ulaşıp, toplumun tüm zenginliklerini sömürmek.
Yöntemleri de belli, yalana ve dolana sarılarak karşılarındaki güçleri geriletip, köşeye sıkıştırmak, sonra da, yanıtların karşısına, kutsalı, kalkan gibi dikip, kazandıkları mevzileri, yeni adıma kadar, korumak.
Bu güçler, toplumumuzda yüzyıllardır, aynı oyunu oynuyorlar. Yakıyorlar, yıkıyorlar, gelişmenin yolunu tıkıyorlar, halkı birbirine düşürerek, ölümlere neden oluyorlar.
Sivas olayına ve olayın ardında kimlerin olduğuna bakın.
Ya da Milli Gazete'nin 9 Ağustos Cumartesi günkü başlığına...
Diyanet İşleri Başkanlığı'nın ezan ile ilgili düzenlemesi, halka ezanın da yasaklanması yolunda ilk adım olarak sunuluyor.
Oysa düzenleme, merkezi camilerde güzel sesli müezzinler tarafından hoparlörle okunması, küçük camilerde ise müezzinlerin, minareye çıkarak namaza çağrıyı hoparlörsüz eda atmesini öngörüyor.
Yaşı ellinin, hatta kırkın üstünde olanlar, hoparlörsüz ezanları, özellikle Dersaadet'te (İstanbul'un Osmanlı döneminde kullanılan adlarından biri) sabah ezanlarını asla unutamazlar.
İnsan uzaktan gelen yanık ve güzel sesli müezzinlerin okuduğu o ezanla tanımlanması güç haz dolu duyguların yumağına düşerdi.
Çevrenizdeki mutekit, ama yobaz olmayan kişilere bir sorun bakalım, bu sıtma görmemiş sesli kimi müezzinlerin, hoparlörleri sonuna kadar açarak ve yırtınarak, gövde gösterisi yaparcasına, namaza çağrılarından muazzep olmuyorlar mı?
Bu arada, sözü geçen tartışmada, ezan sesinden rahatsız olduğunu söyleyenlerin davranışlarını anlamakta güçlük çektiğimi de belirtmek isterim. Bu ülkenin temelinde vardır ezan sesi, isteseler de, istemeseler de. Kurtuluşumuzu da o geleneksel ahlaki değerlere borçlu olduğumuzu düşünürsek, görüşün saçmalığını kolayca anlayabiliriz.
Diyanet İşleri'nin ezan ile ilgili genelgesi de, tartışılabilir tabii ki.
Ama bu tartışmayı yalana sığınarak sürdürmek alçaklıktır.
Türkiye'de ezanın yasaklanmasını kimse düşünemez ve gerçekleştiremez. Her şeyden önce, laik güçler dikilirler bunun karşına. Çünkü ezanın yasaklandığı Türkiye artık laik olmayacaktır ve o da yönelişi tam ters yöne de olsa, baskısı ve içeriği tıpatıp aynı yeni bir İran konumuna gelecektir.
Bunu RP de biliyor, Milli Gazete de. Ama onların amacı, kendi iktidarları için kutsal olan ne varsa hepsini sömürmektir.
Toplum olarak da, devlet olarak da, bu gibi tavırların karşısında kararlılıkla yer almalıyız.
Eğer Mustafa Kemal, Menemen olayı karşısında biraz kararsız kalsaydı, bugün laik TC'nin zerresi kalmazdı.
Ya da eğer, Menderes ile başlayan (yoksa Şemsettin Günaltay mı demeliyiz?) aymazlıklar kervanına onlardan sonra gelen bütün politikacılar balıklama dalmasalardı, bugün bu tartışmaları yapmak zorunda da olmazdık.
Gün bu şirretlere karşı kararlı olma günüdür. Türkiye'nin varlığı ve yarınları açısından çok kritik günleri yaşadığımızın bilincinde olmalıyız.

Yazara EmailA.Sirmen@milliyet.com.tr