ÖZAL döneminde çok tartışılan bir söz vardı:
"Alışırlar, alışırlar!
Rahmetlinin "tabuları yıkma" merakı karşısında muhalefet sesini yükselttiğinde Turgut Bey kamuoyunu bu sözlerle arkasına almaya çalışırdı:
"Alışırlar, alışırlar."
Hafta sonu Rize'ye giden Başbakan'ı televizyonda izlerken gördük ki; Mesut Bey de Özal'ın izinde...
Eyüp Aşık'ı yanına almış, protokolde "bakan muamelesi" uygulayarak, adeta düşman çatlatıyor:
Unuturlar... Unuturlar!
Rahmetlinin de kızanı çoktu, ama o, toplumsal hafızamızdaki zayıflığı hepimizden önce teşhis etmişti.
Özal, Köşk'e çıkarken "Alışamadım" diyenler, onun Cumhurbaşkanlığı'na şapka çıkarmadılar mı?
Aşık, daha birkaç ay önce Devlet Bakanı'ydı.
Tekel'den sorumluydu.
Alaattin Çakıcı Fransa'da yakalandıktan sonra ortaya çıkan kasetler, Eyüp Aşık'ın bu ilişkilerdeki "misyonu"nun Tekel'den sorumlu Devlet Bakanlığı görevini çok aşan "boyut"ta olduğunu sergilemeye yetti. Eyüp Aşık'ın, Yılmaz'a yakınlığı, Karadenizliliği ve parti teşkilatındaki gücü nedeniyle elbette sıradan bir bakana göre, hareket sahası çok genişti. Ama bu genişlik, özellikle Refahyol'un devrilmesi ve Anasol'un kuruluşu sırasında bambaşka alanlarda kök salmıştı. Örneğin Çakıcı'yla "yakınlaşma" ve mafya liderini "kullanma" biçimi, giderek "yer değiştirme" tüyosu verdiği iddialarına kadar uzanmıştı.
Çakıcı, sonradan açıklanan Erol Evcil kasetlerinde de Eyüp Aşık'tan övgüyle söz etmektedir.
Demek ki, Türkiye Cumhuriyeti bakanının, muhalefette ve iktidarda adının karıştığı bu tür iddialar, "Susurluk'u çözme" sınırının ötesine taşmıştır.
Belki "verilmiş söz"ler vardır. Mafya bu sözleri kimi zaman ticari, kimi zaman da siyasi açıdan "tahsil etmeye" kalkışmıştır.
Çete ekonomisinin hangi boyutlara vardığını, Erol Evcil olayında ve Türkbank'ın satışında da görüyoruz.
Devletin bakanları, emniyet ve istihbarat teşkilatı ve bürokrasi; Fikri Sağlar'ın açıkladığı bant ortaya çıkana kadar, "parayla imanın kimde olduğu belli olmaz" diye Çakıcı'nın kamu malını ele geçirme çabalarına seyirci kalmışlardır.
Eyüp Aşık'la ilgili Çakıcı'nın "yerini değiştirmesindeki" dikkatsizliği nedeniyle oluşan "yargı" da bakanın istifasıyla son bulmuştur.
Aşık, önce bakanlıktan çekilmiş, milletvekilliğinden istifası da TBMM'de kabul görerek, üyeliği düşürülmüştür.
Eyüp Bey, hafta sonu Başbakan'ın uçağındaydı. Trabzonlu olan Aşık'ın, Yılmaz'ın memleketi Rize'deki resmi törenlerde "bakan" olarak "iadei itibar" görmesi düşündürücüdür!
Bu manzara karşısında, Özal'ın "Alışırlar" sloganı akla gelmiyor mu?
Unuturlar, unuturlar...
Eyüp Aşık, çetelere karşı gösterdiği kahramanlık nedeniyle, ANAP kongresinde MKYK'ya girer, seçimde liste başı olur.
21'inci dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde Trabzon milletvekili olarak yer alır.
Burası Türkiye...
Hadi Eyüp Aşık, çetelerle mücadele ederek "kaza kurşunu yedi" diyelim; ya ötekiler?..
Cezaevi kapılarında, mahkeme önlerinde "Türkiye sizinle gurur duyuyor" diye omuzlara alınanlar ne olacak?
ANAP Bursa İl Başkanı Mehmet Gedik, Malki cinayetinden aranan Erol Evcil'le Yavuz Ataç'ı muhalefet döneminde Mesut Yılmaz'a götüren kişi değil mi?
Kasetlerde belgelendi: Çakıcı, Yavuz Ataç'ı MİT'in başına getirmek istiyor.
Peki bu ilişkiler ağı, seçimde unutulacak mı?
Çetelerle mücadele ediyorum derken, sergilenen "yanlışlıklar komedyası" karşısında Başbakan ve bakanlarının siyasi sorumluluğu ve "inandırıcılık" sorunu tartışma konusu yapılmayacak mı?
Özal dönemindeki değer erozyonuna alışamayan Türkiye, bunları da unutmayacaktır!
Başbakan Yılmaz'ın 1996 Mart'ında Meclis'te güvenoyu aldığı gün çıktığı Paris gezisinde sözde Evcil'le tanıştırıldığımı, Sedat Ergin'in yazısından öğrendim. Ona da Ertuğrul Özkök anlatmış. Beni kimse "Zeytinci"yle tanıştırmadı, olayı da hatırlamıyorum.
Zaten Başbakan şaka yaptığını açıklamış. Meğer kahramanımız (!) Evcil değil, ANAP Bursa Milletvekili İbrahim Yazıcı'nın oğluymuş!
Milliyet'in o günkü sayısını arşivden çıkardım: "Ordunun temennisi Anayol'du" manşetiyle, Başbakan'ın uçaktaki söyleşisini içeriyordu. Ertesi günkü beş - on dakikalık kahvaltıdan aklımda kalan tek anekdot dönemin Meclis Başkanı Kalemli'nin Yılmaz'a açtığı "hassasiyet" telefonuydu. Doğrusu o telaşla kahvaltıdaki zeytinin "markası"nı akılda tutamamışım! Eze Zeytinleri, o tarihte bana Evcil adını ve İş Bankası'ndan tokatlanan kredileri çağrıştıramazdı; üstelik Başbakanlık Konutu'nda geçenlerde toplanan "jüri"ye dahil olmadığım için Yılmaz'a bunu sorma şansım da olamazdı.
Ayrıca, Paris'teki kişi Evcil de olsa "Başbakan'ın çevresine kefil olmak" gazetecilerin değil, siyasilerin ve özel kaleminin sorunu. Örneğin ben Çatlı'yla da hiç karşılaşmadım. Oysa Ankara'da yıllarca parlamento muhabirliği yaptım için ANAP kongrelerinde rastlamış olmam gerekirdi! Ne Evcil'i, ne Çakıcı'yı, ne de Çatlı'yı gördüm! Günlerdir Çillerler'in "şantaj kanalı"ndan bant geçenlere duyurulur.
Yazara E-Posta: d.sazak@milliyet.com.tr