TBMM Başkanı Yıldırım Akbulut meclis albümünden çıkarılması talimatını verdiği Kürtçe'nin bir "dil değil şive" olduğunu söyledi... İ.T.Ü. Jeoloji Bölümü öğretim üyesi, Türkiye Bilimler Akademisi üyesi ve dünyaca ünlü bir jeolog olan Prof. Dr. Celal Şengör, Akbulut'un bu beyanına çok şaşırmış. Bunu önce telefonda dile getirdi; sonra, geçen akşam buluştuğumuzda.
Yanında Brittanica ansiklopedisinin İngilizce basımındaki "Kürt dili" maddesinin fotokopisini getirdi. Maddeyi, daha kolay bulunabileceği için, Türkçe basımından aktarıyorum: "Kürtçe, bir Batı İran dili. Farsça ve Peştu dilinden sonra üçüncü büyük İran dil öbeğini oluşturan Kürtçenin birçok lehçesi vardır."
Şengör, üşenmemiş, beraberinde bir de ünlü antropolog J.P. Mallory'nin In Search of the Indo - Europeans: Language, Archeology and Myth / Hint - Avrupalıları Arayış: Dil, Arkeoloji ve Efsane (1989) adlı koca kitabını getirmiş. Kitabın, "Farsça, Kürtçe ve Peştu'nun Hint - Avrupa dilleri ailesinin İran koluna mensup olduğunu" belirten sayfasını gösterdi. "Azizim," dedi, "Politika beni hiç ama hiç ilgilendirmez, ama bilimsel gerçekler ilgilendirir! Kürtçe diye bir dil vardır ve bu bilimsel bir gerçektir."
Şengör'ün sözlerinden ben şu sonucu çıkardım: Bilimsel gerçekler üzerine inşa edilmeyen politikalar, politika değildir; yani eninde sonunda başarısızlığa mahkumdur.
Bilimsel açıdan, Kürtçe diye bir dil olduğu gibi, Kürtçe'nin farklı lehçelerini konuşan (Britannica'ya göre) 15 milyon insan var. Bunların büyük bölümü Türkiye, İran, Irak ve Suriye'de yaşıyor. 1965'e kadar nüfus sayımları Türkiye'nin Kürtçe konuşan yurttaşlarının sayısını belirlerdi. O tarihten bu yana ise ancak bazı tahminler yapılıyor. Bilimsel olanlarına göre: Türkiye'nin 8 - 9 milyon dolayında Kürt kökenli yurttaşı var. Bunların çoğu ülkenin gelişmiş batı bölgelerinde; önemli bir bölümü ise enaz gelişmiş olan Güneydoğu ve Doğu bölgelerinde yaşıyor. Kürt kökenliler, öteki yurttaşlarla eşit haklara sahip. Türkiye'nin siyasi, iktisadi, kültürel seçkinleri / güç sahipleri arasında belki nüfustaki paylarının üstünde bir oranda temsil oluyor.
Ancak bu yurttaşların hepsinin değil ama bir bölümünün demokratik bir rejimde meşru yollardan savunmaya hakları olan şikayetleri var: Kimlik, dil ve kültürlerini, nüfusun geri kalanından farklı olan taleplerini serbestçe ifade etmek istiyorlar. Eğer Türkiye tam bir demokrasi olacak ve huzura kavuşacak ise, bu talep karşılanmak zorunda.
Kürt kökenli yurttaşların şikayetlerini istismar ederek, önce bütün Orta Doğu'da şiddet yoluyla komünist bir Kürt devleti kurmak isteyen PKK, aşama aşama ayrılıkçılığı ve şiddeti terkedip "Demokratik Cumhuriyet'te" karar kıldığını açıkladı. Militanlarını 1 Eylül 1999'dan itibaren Türkiye'den çıkaracağını bildirdi. İmralı'da tutuklu PKK lideri 10 Ağustos'ta yaptığı açıklamayla silahları teslim etmeye de hazır olduklarını söyledi.
Türkiye asla PKK ile pazarlık yapmaz. Ama PKK militanlarının silahları bırakmaları ve kendi ülkelerinde, normal bir yaşama dönmeleri için mümkün olan bütün tedbirleri almalıdır. TBMM gündemine gelen Pişmanlık Yasası, umarız bu yolda bir ilk adım olur.
Yazara E-Posta:
salpay@superonline.com