ABD tarihinin en dehşetli gününü yaşadı. 2966 kişi öldürüldü.
10 yıl oldu.
Felaket 11 Eylül’de geldi.
ABD’nin ikiz kuleleri, El Kaide tarafından vuruldu.
Önce Dünya Ticaret Merkezi’nin kuzey kulesine ilk uçak çakıldı.
İlk çarpmanın şoku yaşanırken ikinci uçak güney kulesine girdi.
Üçüncü uçak ABD’nin Savunma Bakanlığı’na çarptırıldı.
SEVİYE DÜŞTÜ
Bundan önceki yazımızda da belirttik. Biz dış politikanın önemli konularda “milli” olduğunu gördük, yaşadık. Ama şimdi öyle değil. Dışa karşı “Tek yumruk” olmak yok artık. AKP başka telden çalıyor, CHP ayrı telden. Gücümüz dışa karşı bölünüyor.
Bunda Başbakan’ın da, Kılıçdaroğlu’nun da suçu var. Bunu hangi partiden olursa olsun 72 milyon görüyor ve üzülüyor.
Bu yetmezmiş gibi dün de “şerefsiz” benzetmesine kadar vardık.
Dış politika derken “temiz ve lekeli dudak ve alın” kavgasını bile gördük.
Bunlar siyasette seviyenin ne kadar düştüğünü göstermiyor mu?
TÜRKİYE
Bölgesel lider mi?
Erdoğan’ın, Mısır, Tunus ve Libya gezisi Türkiye için milattır. Görünüşe göre Türkiye bölgesel güç olmak istemektedir.
Erdoğan da bölgenin lideri olmak üzere harekete geçmiştir.
Bu yeni oluşumu dünya dikkatle izliyor.
Türkiye’nin bölgesel bir güç olmak istemesi kimini memnun ederken kimini de endişeye sevk ediyor. Bölgede bugüne kadar lider pozunda Mısır vardı, İran vardı. Şimdi de Türkiye çıktı.
Ama Türkiye’nin onlardan bir farkı var. Bu fark görüldü.
O da İsrail’e açıkça kafa tutması, savaşı bile göze alması.
Gazze halkına yardım için ölümü bile hiçe sayması.
Bu ikisini birden yapabilen bugüne kadar bölgesel bir güç var mıydı?
Bunu göze alan Türkiye ve Erdoğan’dan başkası değil.
Bugün bile Filistin’i, Gazze’yi ağzına alan bölgesel devlet, lider yok gibi.
Öyleyse liderlik Türkiye ve Erdoğan’ın hakkı.
Ama, “Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak” da var. Çünkü İsrail’in arkasında Amerika bulunuyor.
Ve Mısır’la İran her zaman Türkiye’nin rakibi oldu.
Yani, Türkiye ne yaparsa yapsın bölgedeki bu 3 “rakibi” yok sayamaz.
O zaman Türkiye’nin bölgedeki liderliği geçicidir denilebilir.
Ama biz “Türkiye’nin milat”ının kalıcı olmasını dileyelim. Zaten “milat” kalıcı değil midir.
ODA TV
Niye hapisteler?
“Oda TV iddianamesi” mahkeme tarafından kabul edildi. Bu iddianameden, yazılanların söylenenlerin, istenirse terör örgütlerine bağlanabileceğini gördük, anladık.
Silah yok, yazdıkları ve henüz piyasaya çıkmayan kitapları var ve arkadaşlarımız terör örgütüne yardımdan 6 aydır hapiste. Demokrasilerde, silah yoksa, yazıyla çiziyle halkı yönlendirmek suç sayılır mı?
Sayılmaz, sayılmamalı.
Öyleyse 6 aydır niye içeride tutuldular ve tutulmaya devam ediliyorlar?
DOĞRULUK
Namus borcumuz
Biz Türkiye’de yaşıyoruz. Elimizde bir gazetede yazma imkanı da var.
Öyleyse halkı doğru bilgilendirmek bizim namus borcumuz olmalı.
Ve doğru bize göre neyse onu okuyucuya sunmalıyız, yani doğru bildiğimizi yazmalıyız.
Oyumuzu seçimde şu veya bu partiye verebiliriz, ama bu oy verdiğimiz partinin yıllar boyu her yaptığının ve söylediğinin doğru olduğu ve memleket için yararlı olduğu anlamına gelmez.
Doğruya doğru yanlışa yanlış, demek bizim görevimizdir.
Çünkü unutmayalım ki şu veya bu partinin değil Türkiye ve Türk halkının çıkarı önde gelir.
Mesela ben, CHP’ye oy verdim diye, CHP’nin saçma bulduğum, beğenmediğim işlerini eleştirmeyecek miyim?