Doğan Heper

Doğan Heper

dheper@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Bu hafta üç olay ilgi çekicilikte öne fırladı.
Cezaevlerinde isyan, Clinton'la Ecevit'in fotoğrafı ve GATA'daki konuşma...
Cezaevlerinin terör eğitim ve yönetim merkezi haline geldiğini herkes biliyor.
Teşhis var ama tedavi yok.
Bu durum cezaevine girenlerin büyük bir bölümünün can güvenliklerinin de tehdit altında olmasına yol açıyor.
Yani devlet, mahkumunu hem ıslah edemiyor, hem koruyamıyor.
Bunda cezaevlerinin içine başka, dışına başka bir idari biriminin hakim olmasının rolü var.
Rüşvetin rolü var.
Ve hepsinden önemlisi, cezaevine benzemeyen cezaevi binalarının rolü var.
* * *
SON ayaklanma bastırıldı.
Nasıl ki ayaklanma adaletin, hakkın, hukukun, yönetimin iflasını gösteriyorsa, ayaklanmanın bastırılma şekli de aynı şeyi ifade ediyor:
Hukukun teslimiyeti.
Böyle bastırılan bir isyan, yeni isyanların müjdecisi olmaktan başka bir şeyin ifadesi olamaz.
Marifet isyan çıkarılamayacak, mahkumların can güvenliğinin tehlike içinde olmayacağı cezaevlerinin ve cezaevi düzeninin kurulmasıdır.

Fotoğrafın dili

Clinton'la Ecevit'in başbaşa fotoğrafı tartışmalara neden oldu.
Bu fotoğraf, Clinton'ın Ecevit'e karşı saygısızlığını gösteriyor denildi.
Bir öğrencinin öğretmeni karşısındaki terbiyeli duruşuna benzetilen fotoğrafın Türkiye'yi küçük düşürücü olduğunu söyleyenler çıktı.
Oysa fotoğrafın tahlilini yapan uzman görüşleri böyle değil.
Olumsuz yorumları yapanlar iki toplumun, Türk ve ABD toplumlarının kültürel farklılıklarını dikkate almadıkları için yanılmış sayıldılar.
* * *
UZMANLARA göre; bu fotoğraftaki görüntü, beden dilinin kültüre bağlı farklılıklarının ifadesi olarak görülmeli.
Clinton; rahat, samimi ve ilgili.
Ecevit; ciddi, samimi ve ilgili.
Fotoğrafta ikisi de temsil ettikleri kültüre uygun bir kompozisyon çiziyorlar.
Ama fotoğrafta hakaret yok. İki toplumun kültür farkını bilenlerin, durumu hakaret olarak yorumlamaması gerekir.
Örneğin Türk toplumunda ayak ayak üstüne atmak bile bazen karşındakine hakaret olarak yorumlanabilir. Tabanın altı karşınızda veya yanınızda oturana hiç gösterilmez.
Ama ABD'de masaya, sehpaya ayak uzatılırsa kimse alınmaz.
Tabii konu Ecevit ve Clinton'sa; bu, Clinton'ın karşısındakinin kültürünü dikkate almaması anlamına gelmez.
Bu tip ilişkilerde iki taraf da karşısındakinin kendisine nasıl davranılmasını istediğini öğrenmeli, bilmeli, ona göre davranmalıdır; en sıhhatli yol budur.
Unutulmaması gereken; özgüveni düşük olanların alınganlıklarının son derece yüksek olduğu.
Yanlış mı?

Yanlışı bahane yanlış...

Gülhane Askeri Tıp Akademisi'nin açılışında Tabip Tümgeneral Yalçın Işımer'in yaptığı konuşma yankılar uyandırdı.
Maksadını aşan bir konuşma idi. Keşke bazı bölümleri olmasaydı.
Zaten Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Edip Başar da o konuşmadaki bazı noktaları açıklığa kavuşturma lüzumunu hissetti.
Önemli olan o konuşmanın maksadını aşması kadar, o konuşmayı bahane ederek yeni bir saldırının başlatılmasıdır.
Bizde adet oldu.
Sami Selçuk gibi Yargıtay Başkanı bile kendi sorumluluk alanındaki ölümcül hastalıkları ve onların tedavi şekillerini ele alma lüzumunu hissetmezken, daha ilginç ve yankı uyandıracak konulara el atmayı ön plana aldı. Ele alınan konular doğru bulunabilir, bulunulmaz, o görüşlere katılınır, katılınmaz o başka konu...
Bu moda dalga dalga her kesime yayıldı.
Devlet Planlama Müsteşarı, Yargıtay Başkanı'nı izledi.
Bu yol tasvip edilebilir mi?
Hayır. Bu yol yanlıştır.
Ama bir yanlışın başka yanlışların bahanesi olarak kullanmak isteyenlere, istismar edenlere de haklısınız denemez.



Yazara E-Posta: dheper@milliyet.com.tr