Doğan HEPER
"HER şeyin çivisi çıktı."
Bu cümle Adalet Bakanı Oltan Sungurlu'ya ait. Ve bir gazetede dün çıkan demecinde var.
Ama çivi kendi kendine çıkmaz ki.
Onu çıkartanlar var.
İşte son akıl almaz olay.
Meclis'in en ciddi kişilerinden biri sayılan eski Başkan Mustafa Kalemli ile ilgili olan...
Olayı tekrarda yarar yok. Biliniyor.
Zaten Kalemli kendisi de yaptığının hiç de hoş karşılanabilecek bir olay olmadığını kabullendi ki aldığı katı iade etti.
Kalemli'yi olayın duyulduğu ilk günden itibaren TV'lerde izledinizse gördünüz. Önce serinkanlıydı, şimdi sinirli. Çünkü Meclis Genel Kurulu salonunu olağanüstü rakamlarla yenileyen, gecikme cezalarına göz yumulan MESA'dan aldığının yalnız iki kat olmadığı anlaşıldı.
Bahçeşehir'de bir villa alımının, Çeşme'de bir yazlık evin de tamamlanmasının MESA tarafından yapıldığı ortaya çıktı.
Yargısız infaza
"evet" demek imkansız.
Ama ortadaki pis kokuları duymamak da mümkün değil.
Kokunun en güçlü kanıtı ise Kalemli'nin kızına aldığı apartman dairesini iade etmesi...
Yani yanlışı kabul etmesi...
Ama iade, yapılanı yapılmamış hale dönüştürebilir mi?
Hayır.
Madem yargısız infaza,
"hayır" diyoruz o zaman Kalemli'nin yapacağı bir şey var. Milletvekilliğinden ayrılıp bağımsız yargının kararına razı olması.
* * *
TÜRKİYE'de demokrasi neden normal işlemiyor?
Neden politikacılar anketlerdeki güvenilirlik sıralamasında daima alt sıralarda yer alıyor?
İşte son örneği; Kalemli olayı.
Vatandaş;
"En güvenilir olanı böyleyse" demiyor mu?
Bazı politikacıların ahlak kurallarını, uygulanması zorunlu kural olarak kabul etmemesi halkta otorite özlemi yaratıyor.
Belki de askerler bunun için halkın güvenilirlik sıralamasında hep en başlarda yer alıyor.
"Balık baştan kokar" sözü doğrultusunda parlamentonun içinden başlayan çürüme aşağılara doğru intikal ediyor.
Öyle oluyor ki Adalet Bakanı Sungurlu
"Her şeyin çivisi çıktı" diyebiliyor.
Ve vatandaş bu çürümüşlük nedeniyle, askeri bürokrasi ile özel sektör ortaklığındaki yönlendirme gücünden hiç de rahatsızlık duymadığını gösteriyor.
Yani demokrasinin mahsulü olan politikacı demokrasiye en büyük zararı veriyor.
* * *
GEÇEN akşam çeşitli TV kanallarını seyredenlerin irkilmemeleri imkansızdı.
Siyasete soyunmuş bir grup delegenin Seyhan kongresinde milletvekili Erdoğan Yetenç'i nasıl dövdüklerini, adeta nasıl linç ettiklerini gördüler...
Olmaz böyle şey.
Bu adamların partiye de, millete de ne hayrı olabilir?
Onların geleceğin milletvekilleri olduğunu düşünün, seçkin milletvekili!..
Vatandaş bu adamları güvenilirlik sıralamasında nasıl başlara koyabilir?
* * *
TÜRKİYE uyuşturucu köprüsü oldu.
Türkiye insan ticareti köprüsü oldu.
Türkiye çeteler ülkesi oldu.
Türkiye mafya ülkesi oldu.
Türkiye sabıkalı ülke oldu.
Pek çok kişi,
"Bu furyada, bu denetimsizlikte, bu fırsatta küpümü doldurayım da nasıl doldurursam doldurayım..." yarışında...
Ne Meclis, ne hükümet, ne de üst düzey sivil bürokrasi bunları önlemede başarılı olamıyor.
Daha doğrusu onlar da olayları vatandaş gibi sonradan duyuyor, izliyor...
Direksiyon ellerinden kaçmış.
Bakın; Hepatit B aşısı için en son Ankara Tabip Odası Genel Sekreteri bağırıyor:
"73 bin liralık aşı 2.5 milyona satıldı, ilaç konusunda halk kazıklanıyor..."
Peki bu kazığı görmesi gerekenler neden görmüyor da yıllardır halkın kazıklanmasına göz yumuyor?
Onların görevi halk adına denetim mi, halkın kazıklanmasına imkan vermek mi?
Cevap Adalet Bakanı Oltan Sungurlu'dan:
"Her şeyin çivisi çıktı."
Yazara EmailD.Heper@milliyet.com.tr