Doğan Heper

Doğan Heper

dheper@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

AKP iktidarda olduğu 7 yılda Türkiye’de onarılması zor yıkıntıya neden oldu.
72 milyonu bölük pörçük hale getirdi.
Onun vizyonu bu devleti bu milleti teslim aldığı noktadan daha ileriye götürmeye, daha mutlu etmeye yetmedi.
Bunları herhalde tarih yazacak.
AKP adil, bütünleştirici ve kalkınma hamlesi içinde olabilirdi. Türkiye, dünyada ve bölgesinde büyük devlet haline getirilebilirdi.
Bunun için AKP’nin en büyük avantajı tek başına iktidar olmasıydı. Heyhat, o bu imkânı boşa harcadı.
Ona tek başına iktidar olmak yetmedi, o, dikensiz gül bahçesi yaratma peşine düştü. Bu onun düşüşe geçmesine, muhaliflerin çoğalmasına neden oldu.
Bakın; orduyu yıprattı, yargıyı hegemonyası altına almak istedi, YÖK’ü ele geçirdi, RTÜK’ü ele geçirdi, medyayı böldü ve yandaş medyayı yarattı. Bunlar bu ülkenin yararına mı?
Belki yapılanlar, olanlar kısa vadede AKP’nin lehine imiş gibi görülebilir. Ama orta vadede, bu demokrasiye aykırı faaliyetler AKP’yi yok olma yoluna sokacaktır. Lider kadro da belki o zaman Türkiye’yi bu mutlu büyük ve demokratik ülke yapma fırsatını kaçırdıkları için pişman olacaklar.
* * *
Ben bir Türk vatandaşı olarak durumdan çok üzüntü duyduğumu da belirteyim. Niye üzüntü duyuyorum, biraz daha açayım.
YÖK tarafsız bir kurumdu, başına AKP’nin istediği bir hoca getirildi... Sonunda eğitim sistemimiz de değiştirildi.
İmam hatip liseleri sonuçları itibariyle adeta düz lise halini aldı. AKP bunu istiyordu yaptı. Yani eğitim sistemini böldü.
İmam hatiplerden başka meslek liselerinden söz etmiyorum. Çünkü onların üniversite sevdası yoktu. Yani meslek lisesinde elektrik okuyan bir gencimizin doktor olmak gibi bir isteği olamazdı. Ama imam hatibe çocuklarını yollayanlar onlar imam veya hatip olsun istemiyordu.
Asker-sivil ayrımı yaratıldı.
Adeta askerden intikam alındı.
RTÜK’ün başına bir profesör getirildi. Eskisi zaten yolsuzluklara adı karışan veya karıştırılabilen bir kişiydi. Yenisinin de en bariz özelliği laiklik konusundaki düşünceleri.
Medya da bölündü dedik.
Evet “yandaş medya” yaratıldı.
Bunlara çeşitli imkânlar sağlandı. AKP’yi, Tayyip Erdoğan’ı desteklemeyenler, doğru bildiğini söyleyen, yazanların üzerine saldırıldı. O tarafsız, haysiyetli medya patronları çeşitli baskılarla ezilmek, yok edilmek istendi. Ama o namuslu patronlar ve çalışanlar dayandı.
Gençler işsizlikle perişan oldu.
Evet, bunları tek başına 7 yıl iktidar olan AKP yaptı.
Manzara kötü. Dağıtılan yakacak ve beyaz eşyaya rağmen sandıktaki oyları azalsa da AKP yine de tek başına iktidarda.
Bari bu “Kürt açılımı” denen şeyi başarsa, yüzüne gözüne bulaştırmasa. Abdullah Öcalan’a teslim olmasa. İnsan hayatı devlet hayatına göre çok kısa.
Tarih herhalde iyileri ve kötüleri yazacak.

Haberin Devamı

TEBRİK EDERİM
“Haberi olmadan fikir sahibi olmak.”
Bizdeki ukalaların çoğu böyle.
Oysa TV’ler, gazeteler var, hepsi haber dolu.
Ama dinleyen kim, okuyan kim?
Cumartesi günü saat 11.20, Ülke TV’de iki kişinin konuştuğu “Aslında ne oldu” programı var.
Programı yöneten, “Ahmet Altan’ın yazısını beğenmiş, uzun ama okuyacağım” dedi. Ve okudu. Karşısındaki kızardı ve adeta bağırdı “Bu yazının tek kelimesine bile katılmıyorum, reddediyorum.” Bu kişinin ismi Hasan Öztürk’tü. Öztürk, tebrik ederim...

Haberin Devamı

Türk’ü dinledim, karamsarım
TRT 1’de pazar günü “Politik Açılım” programında Ahmet Türk vardı.
Lafı uzatmayalım, bırakın Apo’yu, DTP Başkanı Ahmet Türk’ü dikkatle dinledikten sonra bile “Kürt sorunu”nun çözümlenemeyeceğine inandım. İnşallah bu kanaatim yanlış çıkar.

Haberin Devamı

Arapları kaçırmayın
Bir zamanlar Tarabya’nın adı Arabya olmuştu.
İstanbul Arap turistlerin adeta istilasına uğramıştı. Ama onları yolduk. Onlar da kaçtı. Yunanistan’a filan gittiler.
Şimdi bakıyorum yine gelenler var. Bari bu kez insaflı olalım, onları soymayalım, kaçırmayalım, olmaz mı?

YOK Kİ
Türkiye’nin hedefi

Aşağı yukarı her ülkenin bir ana hedefi ve bu hedefe varmayı gerçekleştirecek bir politikası var. Doğru, yanlış, saçma veya realist tarih boyunca bu böyle. Ufak tefek duraklama ve sapmalarla da olsa politika bu ana noktaya, ideal hedefe doğru yürütüldü, yürütülüyor.
Yunanlıların megalo idea’sı var, Sırpların büyük Sırbistan, Rusların sıcak denize inme, Almanların Avrupa hâkimiyeti, İngilizlerin imparatorluk olma (Büyük Britanya), Yahudilerin Filistin’e el koyma, İran’ın Büyük Pers İmparatorluğu’nu kurma gibi idealleri oldu. Bunların bir kısmı zor da olsa o ülke halklarına yıllarca hedef olarak gösterildi. Başarı kazanını da oldu, kazanamayanı da.
Türkiye’nin böyle bir hedefi var mı?
Bu hedef yukarıda saydıklarımız gibi iddialı, belki de yanlış denilebilecek hedefler olmayabilir. Ama Türkiye için varılmak istenen nokta nedir? Bilen söylesin.
Bırakalım böyle uzun boylu, uzun vadeli hedefleri, kısa vadelilere bakalım. Karadeniz Ekonomik İşbirliği projesi ne safhada? Orta Asya Türk cumhuriyetleriyle işbirliği hedefinin neresindeyiz ve Kuzey Irak’la ilgili olarak Türkiye’nin politikasını net bir şekilde biliyor musunuz?
Hep aynı plak, hep aynı laflar, her kafadan ayrı ses, hep yarım kalan arzular... Görüşleri telif edici, kalıcı hedefler haline getirici hiçbir çaba yok... Bekleyeceğiz.

MUTLULUK
Organ bağışı

Kızımın bir arkadaşı var. Sürücü ehliyeti almış. Hevesle ehliyetini gösteriyor. Üstünde tüm organlarını bağışladı yazılı.
İlginç geldi. Ben ehliyetlere böyle bir not yazıldığını bilmiyordum.
- “Aferin” dedim. Demek bütün organlarını bağışladın. Büyük özveri.
- “Evet ama” dedi. “Başıma gelmeyen kalmadı...”
- “Neden?..”
- “Organlarımı bağışladığımı duyunca önce ailem, sonra da yakın çevrem ayağa kalktı...”
- “Kızım burası Türkiye. Allah korusun, basit bir kaza geçirsen imkânları sınırlı bir yerde anlamazlar, öldü diye seni parça parça ederler...” dediler.
- “Bazı arkadaşlarım daha da ileri gitti, hiç olmayacak bir tehlikeden söz ettiler...”
- “Yahu, torpillinin biri organ bekliyordur, seni ölmeden keserler...”
- “Ama” dedi... “Ben direndim, annemin gözyaşlarına, babamın, abimin ısrarlarına karşı koydum, vaadimden vazgeçemedim.
Bir gün başıma bir şey gelirse şu organlarım birkaç umutsuzu hayata döndürürse kötü mü olur? Ölümüm bile yararlı olacak, organlarım başkalarını yaşatacak. Bu yardım duygusu beni mutlu ediyor...”