Doğan HEPER
DÜNYADA hala din kavgaları var.
Bakın Cezayir'e, her gün onlarca insan öldürülüyor. Hem de hunharca.
Bakın İran'a, şeriat dışındaki görüşlere geçit yok. Muhalefet ölümle eş anlamlı.
Bakın İngiltere'ye. Kuzey İrlanda'da Katoliklerle, Protestanlar birbirlerini boğazlıyor.
Bunlar bu açıdan dünyanın vitrinindeki ülkeler. Daha kenarda köşede kalanları Srilanka'yı, Hindistan'ı, Afganistan'ı, Afrika'nın bazı ülkelerini saymaya bile gerek yok.
Bir de Türkiye'ye bakın.
Güzel, huzurlu bir Ramazan ayı geçirdik. Orucunu tutan, namazını kılan istediği gibi hareket etti. Camiler doldu taştı, özellikle Kadir Gecesi TV'lerin neredeyse hepsi özel yayın yaptı. Karışan görüşen olmadı. Dini vecibelerini yerine getiren büyük çoğunluğun içinde CHP'liler, DSP'liler, DYP'liler, ANAP'lılar ve diğer partilerin üyeleri, sempatizanları da vardı.
Ama hiçbiri ibadeti, siyasetle, gösterişle karıştırmadı.
Halkımız vicdan özgürlüğünün tadını çıkarttı.
İşte Türkiye'nin gücü burada, büyüklüğü burada. İslama, dine, Allah'a, Peygamber'e bağlılığını siyaset aracı yapmadan saf ve temiz şekilde gösterebilmesinde...
Onun için Türkiye'yi Cezayir, İran veya Kuzey İrlanda gibi görmek isteyenler yanılıyorlar, yanılacaklar.
* * *
BU Ramazan'ın bir özelliği de hayır işlerine her zamankinden daha da önem verilmesi oldu.
Bunların çoğu gözlerden uzak yapıldı. Gösterişli, medyatik iftar
ziyafetleri bir yana en etkili yardımlaşma, kurulan çadırlarda gelen gecenin iftar etmesi oldu.
Önümde Eminönü'nde çadırda binlerce insana 30 gün verilen iftarın sahiplerinin isimleri var.
Onları, İslama da, insanlığa da, kardeşliğe de yakışan davranışları nedeniyle kutlamak istiyorum.
* * *
GÜNDEMİN kargaşası, her şeyi unutturuyor.
Bakın Meclis salonu yolsuzluğu unutuldu bile.
Birkaç gündür gündemde, açıklanan Susurluk Raporu var.
Açıklanan demek de doğru mu bilemiyorum.
Kimine göre açıklandı, kimine göre yarım açıklandı, kimine göre resmen ve Meclis'te açıklanmadığı için henüz açıklanmış da sayılmaz.
En ciddi ve en hayati işleri bile yüzümüze gözümüze bulaştırmakta üstümüze yok.
* * *
RAPOR afişe olduktan sonra, kimlerin sorumluluğundan söz etmek istediği, sorumlu olarak kimleri gösterdiği de pek anlaşılmadı...
Raporun siyasi amaçlı olduğunu iddia edenler, bunu olayların başlangıç tarihinin 1993'müş gibi gösterilmek istenmesine bağladılar.
Oysa Türkiye'deki kargaşa döneminin, çeteleşme döneminin başlangıç tarihi en az Abdi İpekçi'nin öldürülmesine kadar gider.
Çete veya çeteler aranacaksa tabii ki o tarihler başlangıç olmadı.
Sonra, sorumlular araştırılırken kusursuz mesuliyet hali, müteselsil mesuliyet hali de unutulmamalı.
Tüm çeteler raporda anlatıldığı gibi çalışıyordu da devletin en üst makamından sorumluluk sahibi en alt makamına kadar, siyasi ve bürokratik kadro ne yapıyordu?
Onların şimdi, en azından ihmalleri yokmuş gibi, şikayetçi pozu takınmaları ne kadar haklı sayılabilir?
* * *
BAYRAM öncesi, Susurluk raporu tüm gündem maddelerini örttü, daha doğrusu ezdi geçti.
Bu keskin ve baskın gündeme rağmen iki kişi vitrinde kalmayı becerdi.
Biri Yaşar Nuri Öztürk, diğeri Hülya Avşar!..
Bu başarıları nedeniyle ikisini de kutlamak gerekir!..
Hepinize hayırlı bayramlar.
Yazara EmailD.Heper@milliyet.com.tr