Hükümet var. Hem de 8 yıldır başta. Başbakan var, hep pembe tablolar çiziyor.
Oysa Türkiye’nin bir bölümünde ne hükümet var, ne de Başbakan.
Bakın Hakkâri, Yüksekova’da Hasan Cemal’e ne diyorlar:
“Gever’de (Yüksekova’nın Kürtçe ismi) sizin kaldığınız Oslo oteli bir tampon bölge sayılır. Onun bir tarafına biz Kürdistan deriz, öbür tarafına Türkiye. Polis, güvenlik güçleri oradan oraya geçti mi olay çıkar. Bunu bildiği için geçmez. Asker polis kaç yıldır şehre inmez.
Lojmanda yaşarlar. Etrafı duvarlarla, kum torbaları ve dikenli tellerle çevrili lojmanlarda yaparlar alışverişlerini, kendi dükkânlarından... Halktan tamamen tecrit olmuşlardır.
Bir uzman çavuş, adı Yasin Ak, geçen yaz haziran ayında sabah vakti yedi buçukta çarşıya çıktı, maskeli biri tarafından ensesine arkadan sıkılan tek kurşunla öldü.”
Burası Türkiye mi, diye insanın sorası geliyor.
Buralarda Kürt kökenli kardeşlerimiz de rahat değil.
Türk kökenliler de.
Bu, korumaların çembere aldığı kürsüde konuşmaya benzemiyor...
* * *
Halk alıştırıla alıştırıla bugüne geldi. Bu konuda 8 yılda hızla yol alındı. Alınan yol bölünme yoludur. Tarih bugünleri Türkiye’nin “matem günleri” olarak yazacak. Tabii o matemi yaratanları da, önleyemeyenleri de...
* * *
Bu hayati sorun 73 milyona aleyhine hızla gelişe dursun biz havadan sudan konularla günlerimiz geçiriyoruz.
Mesela Özal’ın ölümü, mesela Eşref Bitlis’in ölümü. O günden bugüne 17 yıl geçti. Sanki ölümler bugün olmuş gibi tartışılıyor. Peki o günden bugüne neredeydiniz. Ben en çok da rahmetli Cumhurbaşkanı Özal’ın kardeşi Korkut Özal’a takılıyorum. “Öldüğü an ağabeyimin ağzından köpük gelmişti, demek ki ağabeyim zehirlenmişti” diyor.
Ama köpük doğrulanmıyor.
Özal’ın eşi de “Kocamı limonatayla zehirlediler” diyor.
O da 17 yıl sonra uyandı sayılmaz mı? Delilsiz uyanma.
Özal’ın hep yanında olan Kaya Taperi: “O limonatadan ben de içtim” diyor.
Ayrıca, bu suikastta çok rol alan varmış ama bunların hiçbiri 17 yıldır konuşmamış, hayret diyebiliriz. Hele hele Özal’ın oğlu Ahmet Özal, bu cinayet iddiasıyla yeniden gündeme geldi. Adeta yıllarca unutulan Ahmet Bey bir de baktık DP’nin başkanlığına aday olmuş. General Eşref Bitlis’in ölümü de ısıtılıp ısıtılıp önümüze getiriliyor.
En son TV’de konuşan emekli korgeneral, “Benim dünya çapında tecrübeli bir kırım ekibim uçak düştükten sonra rapor verdi. Düşme sebebi uçağa yapılan sabotaj değildir” dedi.
Türkiye elden gidiyor, biz nelerle meşgulüz. Bir söz var ya, bizim halimize çok uygun, “Benim oğlum bina okur, döner döner yine okur...”
AKP’DE ÇİFTE STANDART
AKP türbanı savunuyor.
Niye?
Demokrasi var diye.
Peki AKP’nin, AKP’li vatandaşların istekleri söz konusu olunca demokrasi var da, başkalarının birçok haklı isteği söz konusu olunca demokrasi ne oluyor?
Mesela Aleviler okullardaki din derslerinin kaldırılmasını istiyor.
AKP, türbanı savunmak demokrasi icabı, diyorsa niye din derslerinin kaldırılmasını da demokrasi icabı görüp savunmuyor? Yoksa çoğunluğun istediğini yapmak mı demokrasi? Azınlıkların demokrasilerde hakkı yokmu? Buna çifte standart denir, demokrasi değil.
EHLİYETLER İÇİN 2 ÖNERİ
Benim, araba kullanan arkadaşlara bir sözüm var.
“Belayı satın al” diyorum.
Mesela ağır vasıtaları, kamyonları kullananların bir bölümü ölüm taciridir. Hiç korkmadan sağ sol yaparlar, insanın yüreğini ağzına getirirler, kaza yapınca da mazeretleri hazırdır, “fren boşaldı” derler. Denizli’de aynı aileden 5 kişiyi pazartesi günü öldüren kamyon gibi. Bana göre lise diploması olmayana ağır vasıta ehliyeti verilmemeli. Çünkü eğitim muhakeme kabiliyeti verir.
Sonra direksiyon başında kulağında cep telefonıyla araba sürenin ehliyetine en az 6 ay el konulmalı. Çünkü bunlar başkaları için ölüm saçıyorlar. Oysa cep telefonları arabanın içindeki bir hoparlöre bağlanabiliyor.
PLAN YOK
Domates 10 lira
Halkı takan yok.
Ülkenin tarım ve hayvancılık politikası iflas etti de mesuliyeti üstlenen yok.
Ayıp değil mi?
Kurbanlıkları ithal ediyoruz.
Eti çok yüksek fiyat yüzünden kasaptan alıp yiyebilenler çok azaldı. Domates on milyon liraya çıktı.Tarım Bakanı hâlâ koltuğunda oturuyor.
Ayıp.
Önceden bu kötüye gidiş belli değil miydi?
Buna göre tedbir alınıp, politika belirlenmez miydi?
Bunu bir vatandaş, bir tüketici olarak ben mi yapacağım, koca teşkilatı olan Tarım Bakanlığı mı?
Süt başlıca gıda maddesi, ama fiyatı çok düşük olunca köylü hayvanını kesti sattı.
Ülkede hayvan da bitti.
Peki koca Bakanlık bunu önceden görmedi mi? Tedbir düşünmedi mi?
Bakın kolalı içkiler bol bol satılıyor. Faydası uzmanlarca kabul edilen sütün ise siz hiç reklamlarının yapıldığını duydunuz mu, gördünüz mü?
Bakanlık bunlar için lazım değilse ne için lazım allah aşkına?..
TVL’LERDE
“İyi polis” rolü
Hep söylüyorum TV’lerdeki tartışma programlarındaki fikirler ve sözler gazetelerdeki köşe yazılarından çok izleniyor. Zaten öyle olmazsa yazılı basının tirajı artardı, artmıyor.
Ama TV’lerdeki tartışma programları da bugünlerde özellikle 1-2 konu üzerinde yoğunlaşıyor.
Bölücülük ve türban.
Bölücüler bu programlarda “iyi polis-kötü polis” rolünü çok iyi oynuyorlar.
Bu bölücülerin içinde halkı ürkütmeden bölünmeye alıştırmayı üstlenenler var.
Bunlar “iyi polis” rolünü oynuyorlar. Zannedersem dinleyicilerin, seyircilerin çoğu da bu halkı enayi yerine koyanlara, daha doğrusu koymak isteyenlere inanmıyor.
Onlar, benzetme yerindeyse, bölücülük, zehirlerini pudra şekerine bulayıp yutturmak istiyorlar. Bunların arasında Kürt kökenli olmayan bazı entelektüeller(!) de var.
Bunlara “gizli bölücüler” de denilebilir.
TV’lerdeki tartışmaları izlerken bu kişilere de dikkat etmenizi tavsiye ederim.
2 KILIÇ
Sen de haklısın, sen de
CHP Başkanı Kılıçdaroğlu Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç için az bile söyledi. Kılıç dün değil de bugün neden çoştu belli, çünkü yargıda seçimler onun da istediği gibi sonuçlandı. Ama Kılıçdaroğlu da eleştiriliyor. CHP’nin ilkeleri kayboldu. Kılıçdaroğlu bir öyle konuşuyor, bir böyle diye. Ve eleştiriler devam ediyor. Kılıçdaroğlu bir konuda bir şey söylüyorsa yardımcıları aynı konuda başka bir şey söylüyor, bu olur mu?
Evet Kılıç da Kılıçdaroğlu da eleştirilmeli ki kendilerine gelsinler.