TÜRKİYE tarihinde ilk kez böyle bir durumla karşı karşıya. "Çete" işi demek olayı, olayları küçültmek olur.
Tarafsız olalım.
Kimin ne olduğu, kimin kime hizmet ettiği, devletin olayların neresinde olduğu karıştı. Anlaşılması güç hale geldi.
İthamlar üst kademelere doğru ciddi olarak yükseliyor.
Kim nereye kadar vatan için çalıştı, nereden sonra kendisi ve çetesi için, belli değil.
Söylenenler ne kadar doğru, ne kadar yanlış.
Bu arada kim kimi yemek istiyor?
Kim olayı genişletip, yayıp, hedef şaşırtma peşinde?
Devlet olayların neresine kadar vardı, nereden sonra direksiyon kaçtı?..
* * *
"ÇETE" olayının bugüne kadarki en ilginç noktası önceki gün ve gece yaşandı.
MİT Daire Başkanı Mehmet Eymür ifade verdi.
Zanlı üç Özel Tim mensubu hem TV'de hem Milliyet'te konuştu.
Ünlü Baba Hüseyin Baybaşin'in itirafları açıklandı.
Havaalanında yakalanan kurye Dilek'in de Ömer Lütfü Topal, Mehmet Ağar ve Sedat Bucak'ın kardeşi Fatih Bucak gibi Yeşilköy'deki Dilkum Sitesi'nin sakini olduğu anlaşıldı.
Çetelerle bağlantılı oldukları iddiasıyla biri Balıkesir Emniyet Müdürü olmak üzere yedi polis görevden alındı.
Ve Adalet Bakanı Kazan ilk kez; Topal'ın failinin Çatlı olduğunu, açıkladı.
Kilit isim Yazıcıoğlu, Eken ve Yenişen bildiklerini ilk kez anlattı.
Ve Yazıcıoğlu ile Eken'in ifadeleri kafaları tam anlamıyla karıştırdı. Daha önce Yazıcıoğlu'na ait olduğu söylenen açıklamaların önemli bölümünün uydurma olduğu anlaşıldı.
* * *
GELİŞMELERİN ortaya çıkardığı en önemli ve tehlikeli gelişme ise devletin istihbarat ve emniyet örgütleri arasında uyuşma, ahenk, işbirliği yerine rekabet hatta husumet olduğunun anlaşılması oldu.
Geçen yazımızda bunu kanaat olarak ileri sürmüştük, bugün bunun belgeli hale gelmesinden bir Türk vatandaşı olarak üzüntü duyduğumuzu ifade edelim.
MİT Daire Başkanı Mehmet Eymür'ün, Meclis Susurluk Komisyonu'na verdiği ifadeden anlaşıldığına göre, MİT mensubu Tarık Ümit'in Emniyetle, Özel Tim arasında hayatı son buluyor.
* * *
ŞİMDİ ne olacak?
Bu soru bazı olaylar karşısında yapıldığı gibi basit bir şekilde cevaplandırılamaz.
İçinde bulunduğumuz yılların, belki de Cumhuriyet tarihimizin bu en önemli, en ilginç ve en karışık yolsuzluklar zincirinin cevabı basit şekilde verilemez.
"Soruşturma sürüyor, sonucu göreceğiz" demek yetmez.
Hükümet üyeleri de olaylarla ilgili çeşitli zaman ve mekanlarda yaptıkları açıklamalarla çelişki içinde olduklarını gösterdiler.
Üstelik olayların içinde olduğu iddia edilen bakanlar bile var.
Aslında hükümetin durumu zor.
Olaylar zincirinin ucu 1982'lere, hatta 80'lere kadar varıyor.
Resmi örgütler ve çeteler iç içe ve hükümetleri aşan bir faaliyet ve rekabet içinde...
Öyleyse son 70 yılın bu en önemli olayına, bu hükümetle el koymak yanlış olmaz mı? Bu, hükümete karşı da haksızlık sayılmaz mı? Herhangi bir hükümet bu karanlığı dağıtabilir mi?
Tek başına bu nedenle bile yeni bir "milli mutabakat hükümeti"ni savunmak gerçekçi değil mi?
Türkiye yaşamında yeni ve temiz bir beyaz sayfa açmak için bugünden öncesini gözünü kırpmadan ve hızla yargılamak ve kapatmak zorunda. Hem de ülkeye daha fazla zarar vermeden, çabucak ve herkesi tatmin edecek bir adil sonuç alarak.
Öyleyse yine tekrar ediyoruz, bu hükümetle olmaz...