TURİZM Bakanı, TV'lerden birinde kumarhaneleri, pardon casinoları savunuyor.
Önceki akşam onu dinlerken hayret ettim.
Yabancılar bu kumarhaneleri kapatmamıza hayret ediyormuş.
Altın yumurtlayan tavuk kesilmiş.
Casinolar turizmin, otelciliğin, motelciliğin mütemmim cüzüymüş...
Bunlar doğru sayılabilir.
Ama bizde durum böyle miydi?
Kumarhaneler turistlere değil genellikle yerlilere çalışıyordu.
Küçük esnaf, ev kadını, bazı memurlar makinelerin başından ayrılmıyordu.
"Yemek bedava, gelin" propagandasıyla casinoya kapanan bir daha çıkmıyordu.
İflaslar, intiharlar istisna teşkil edebilir ama esas sorun turistler için denilen casinoların yerli halkla dolmasını Turizm Bakanlığı'nın önleyememiş olmasıydı.
Eğer dirayetli bir yönetim olsa, dediğini yapabilse, casinoları yalnız turistlerin girebildiği müesseseler olarak tutabilseydi herhalde onların kapatılması için o derece büyük tepki doğmazdı.
Sayın Bakan ve hükümeti ve onlardan öncekiler, beceremedikleri bir konuda şikayetçi olma hakkına nasıl sahip olurlar?..
İSTANBUL'a yeni ve güzel bir şey kazandırılmak istendi mi hemen direnenler çıkıyor.
Perşembepazarı'nı belediye "kültür adacağı" yapmak istiyor, ama esnaf ayak diriyor.
Perşembepazarı, İstanbul'un en şanssız bölgelerinden biri...
Şehrin göbeğinde trafiği aksatan, rahat alışveriş yapılamayan bir bölge.
Dalan döneminde orası kısmen yıkıldı, Sözen yıkımı tamamlayamadı. Şimdi özellikle deniz tarafı İkinci Dünya Savaşı'nda Berlin görünümde...
O yıkıntıların arasında dükkanlar var, tezgahlar, işportalar var. İnsanlar var, aksayan araç trafiği var. Bir curcunadır gidiyor.
Oysa özellikle deniz tarafı açılsa doyum olmaz bir görüntü meydana çıkacak. Ve belediyenin kültür adacığı projesi de eğer gerçekleşirse burada, kültür - sanat faaliyetleri için salonlar, şiir evi, kent orkestrası ve şehir bandosu merkezleri ile kitap satış noktaları yer alacak. Buna "bravo" demekten başka ne yapılabilir?
İstanbul'un göbeğinde, bağlantıların en can alacak noktasında, hırdavatçılar, hurdacılar, tesisatçılar çarşısı, hem de bu derece büyük bir çarşı akla mantığa uygunsa bırakın devam etsin...
TÜRKİYE'de kötü gidenler yanında iyi giden işler de var...
Saymaya kalkarsak çok...
Ama herkesin söylediği şu gerçek, önceki gün yine tekrarlandı.
Özel teşebbüs aldı başını gidiyor:
Yurtiçi, yurtdışı yatırımlar, alışlar, satışlar, devirler, karlar...
Arabanın iki atından biri devlet; o ayak sürtüyor, ama öbürü; özel teşebbüs, tek başına da olsa almış arabayı götürüyor.
* * *
PETROL Ofisi'nin yüzde 51'i satıldı, özelleştirildi.
Türk halkının çoğu Hayyam Gariboğlu'nu bu alışverişten önce tanıyor muydu?
Gariboğlu 44 yaşında, 1978'de, yani 20 yıl önce sanayie giriyor. Sonunda tam 308.5 trilyon verip Petrol Ofisi'nin yüzde 51'ini alıyor. Hem de çok bilinen, çok tanınan bazı kişi ve müesseselerin ödeyemediğini ödeyerek...
Türkiye'de çok verimli bir ortam var, kar fışkırıyor. Yatıran karşılığını alıyor. Belki çoğunluğun henüz tanımadığı böyle neler var?..
Yazara E-Posta: D.Heper@milliyet.com.tr