"DEMOKRASİ"; 75 yılımız bu kavramı tekrarlamakla geçti.
"Demokrasi" bazıları için telaffuzu zor da olsa, bazıları için kavuşulması zor da görülse hep tekrarlandı durdu.
Ve bazıları ona kavuştuğumuzu iddia ederken, diğer bazıları aynı anda aksini savunabildi.
75 yılın en azından 50'sini onun varlığıyla yokluğu tartışması doldurdu. Onun uğruna ne canlar yandı, ne hayatlar söndü. Ama varlığı da, yokluğu da ispatlanamadı...
Bugün olduğu gibi...
* * *
İŞTE; 1940'lı yılların ikinci yarısı, yani yarım asır, yani 50 yıl önce.
İsmet İnönü demokrasiyi savunuyor.
"Demokrasi olgun toplulukların ayakta tutabileceği bir rejimdir. Serbest münakaşa hayatını devamlı kılabilmenin değişmez şartı birbirinden farklı fikirler besleyen vatandaşların siyasi karşılaşmalar yüzünden düşmanlığa sapmaksızın meseleleri geniş bir zihniyetle mütalaa edebilmeleridir."
İsmet Paşa "Milli Şef" olarak yaptığı bu konuşmasında "demokrasi ve devletin mevcudiyetinin baş şartının Cumhuriyet kanunlarına riayetten ayrılmamak, ayrılmayı düşünmemek" olduğunu da vurguluyor.(*)
* * *
AŞAĞI yukarı aynı günlerde Sabahattin Ali ise "Tam Demokrasi" başlıklı yazısında adeta içinde bulunulan durumla alay ediyor:
"Artık bizde de tam demokrasiye geçmenin sırası geldiği kanaatindeyiz.
Demokrasi, halkın halk tarafından halk için idaresi demek olduğuna göre, hükümet halka ait işlerden elini eteğini çekmeye başlamalı, kendi işine bakmalıdır.
..............
Katiller, hırsızlar, yankesiciler, dolandırıcılar, vurguncular, karaborsacılar, millet malı hırsızları ve haydutları gibi sadece halkın başına bela olan unsurlarla mücadele işi, demokrasinin yüksek bir tecellisi olarak, yine sadece halka bırakılmalı, hükümet bu işe karışmamalıdır.
Hükümet ancak, kafalarında makam sahiplerinin hoşuna gitmeyecek fikirler taşıyan kimseleri zararsız hale getirmek için gereken en şiddetli tedbirleri almakla yetinmelidir.
Fakat hangi çeşit adamın, hangi çeşit fikrinin, hangi çeşit makam sahibinin ne dereceye kadar hoşuna gitmeyeceğini tespit etmek zorca olduğundan, umumiyetle kafalarında herhangi bir fikri taşımak gibi demokrasiye aykırı harekette bulunanları derleyip, toplayıp kamplarda muhafaza suretiyle demokrasiye hizmet etmek, bizce en kestirme yoldur.
Böylece, bizden geri olan bütün demokrasiler bizi taklide başlarlar ve birkaç sene evvel Sayın Saracoğlu'nun; 'Bu harpten sonra bütün dünya bizim rejimimizi kendisine örnek tutacaktır' yolunda savurmuş olduğu keramet tahakkuk eder."(**)
* * *
ANLAŞILIYOR ki demokrasi bazı toplumlar için Zümrüdüanka kuşu gibi bir şey.
Bir masal süjesi, masal kahramanı. İsteseniz de yakalayamayacağınız bir varlık, daha doğrusu yokluk.
Peki Türkiye'de 50 yıl sonra durum ne?
İşte önemli bir sınav bugünlerde verildi.
Partiler 18 Nisan seçimleri için aday tespit yöntemlerini Yüksek Seçim Kurulu'na bildirdi.
Eğer tüm partiler milletvekili adaylarını saptamayı üyelere veya hiç olmazsa bugün yasalarda olduğu şekliyle örgütlere, yani ön seçime bıraksalardı demokrasi yolunda önemli bir mesafe alındığı söylenebilirdi.
Ama yine tersi oldu, partiler genellikle ön seçime rağbet etmedi. Yine liderin ve genel merkezin hakimiyetini pekiştiren merkez yoklaması tercih edildi.
Bu da Türkiye'de demokrasinin hala özümlenmediğinin göstergesi değil mi?
-----------
(*) İnönü'nün sözü; Şefik Kahraman Kaptan'ın yeni çıkan "İsmet İnönü ve Harika Çocuklar"ından.
(**) Sabahattin Ali'den alıntı; Hikmet Altınkaynak'ın yeni çıkan derlemesinden.
Yazara E-Posta: d.heper@milliyet.com.tr