MARİFET gereğinde faytona, gereğinde Cadillac'a binmekte.
Bunu şartlar tayin eder.
Hatırlayın; bir zamanlar Türkiye'de cumhurbaşkanının özel uçağı, helikopteri var mıydı?
Başbakanın özel uçağı, helikopteri mevcut muydu?
Bugün var.
Ve çoğunluk da bunu artık acayip karşılamıyor.
40 yıl önceki Türkiye'de bunların olabileceğini düşünemezsiniz bile.
Hele hele daha önceleri için hiç.
Şimdi bakıyorum da şu Başbakan'ın Mercedes tartışmasını fuzuli görüyorum.
Belki de bu bir jesttir, daha doğrusu bir mesajdır.
Tasarrufçu olun" mesajıdır ve bu açıdan da çok yararlı olduğu söylenebilir.
Ama o kadar...
Böyle kabul edilmezse, Başbakanlık garajında Mercedes'ler dururken, onları kullanmayıp başka otomobile binmek çifte masraf bile sayılabilir.
Bakanlar Kurulu'nun ilanıyla beraber bir de haber çıktı:
"Mercedes kurbanı" diye. İsmi lazım değil, bakan olması beklenen bir zat Mercedes'e olan sevgisi nedeniyle bakan yapılmamış.
Bunlar doğru olamaz. Eğer doğruysa bir nevi tutuculuk da sayılabilir.
Çünkü çağdaşlık bir bakıma yerine göre hareket edebilmedir.
* * *
TÜRKİYE bu tartışmaların yapılamayacağı yokluk dönemlerini de yaşadı.
Şefik Kahraman Kaptan; "İsmet İnönü ve Harika Çocuklar" kitabında şu olayı anlatıyor:
"Ankara'ya yeni bir opera binasının yapımı gündemdeydi. Ama her zamanki kaynak sıkıntısı işin zora koşulmasına yol açıyordu. Maliye Bakanı Nurullah Esat Sümer'di.
Sümer, Dışişleri Bakanlığı'na vekaleti dolayısıyla Dışişleri binasında bulunduğu bir gün, Cumhurbaşkanı İsmet İnönü tarafından arandı. İnönü telefonda, Sümer'i sıkıntıya sokacak bir talepte bulunuyordu:
'- Bak Sümer! Saygun, Erkin yanımdalar. Altar da burada. Heyet halinde, yeni opera binası yapımı için yeni yıl bütçesine ödenek konulmasını istiyorlar. Biraz sonra seni ziyaret edecekler.'
Sümer sıkıntıyla cevap verdi:
'- Mevzuu yakinen bilmekteyim Paşa Hazretleri. Ancak kifayetsizlikler sebebiyle yeni sene bütçesini bir türlü bağlayamıyoruz. Takdir buyurursunuz ki ödenek bulmada muazzam güçlüklerimiz...'
İnönü, tipik temennisiyle konuşmayı kesiyordu:
'- Bulursun! Bulursun!'
Maliye Bakanı'nı ter basmıştı. O sıkıntıyla bakan, odasının önündeki balkona çıktı ve birden bire karşısında sessizce durmakta olan Sergievi'ni gördü. Bina, kendi haline terk edilmiş sessizce yükseliyordu Ulus'a doğru...
Sümer'in sıkıntısı birden çözüm bulmanın sevincine dönüşmüştü. Az sonra yanına gelen heyete de müjdeyi verdi. Öngörülenin yarısından çok az bir ödenekle Sergievi, bugünkü Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü'nün faaliyet gösterdiği Büyük Tiyatro'ya dönüştürüldüğünde yıl 1948'di."
* * *
BİNALARIN bile eski elbiseler gibi ters yüz edildiği o dönemler geride kaldı.
O şartlarda "yapın hemen yeni bir bina" demeyi duruma uygun bulmayan Milli Şef, bugün olsaydı aynı şekilde mi davranırdı?
Türkiye her şeye rağmen o yokluk dönemlerini aştı. Belli bir kalkınmışlık seviyesine ulaştı.
Ama buna rağmen yine de Başbakan Mercedes'e binmek istemiyorsa binmesin, zaten onun tercihi olan Safran da Mercedes'i aratmaz...
Yazara E-Posta: d.heper@milliyet.com.tr