SADE bir vatandaş için ekonomik durumu açık seçik anlamak güç.
Bir yanda kriz edebiyatı yapılıyor, öte yanda umut edebiyatı.
Ve en önemlisi Türkiye ekonomisini bu duruma getiren o güneş gibi parlak mimarlar, işi terk ettikleri için konuşmuyor, susuyor.
Ama biraz çelişkili de olsa konuşan uzmanlar var.
Mesela; iki yıla yakındır hükümetin en önemli bakanlarından biri değilmiş gibi, Yalım Erez şimdi halka, "Türkiye gidiyor beyler..." diyor.
Bir de piyasa var.
Örneğin yılbaşı geldi, bayram yaklaşıyor.
Ölçü diye kabul edilebilir mi bilmem.
Yılbaşı arifesinde hem halk tipi ucuzcu çarşı pazar cıvıl cıvıldı.
Hem de pahalı satış mekanları.
Akmerkez'de tanınmış bir beyaz eşya firmasının hediye olabilecek küçük ev aletleri ve diğer bazı ürünleri yılbaşından bir gün önce sabah ilk saatlerde kapışılıp bitmişti.
Maslak'taki Paşabahçe mağazasında hediyelik eşyaya hücum edenlerin paket kuyruğunda bekleme süresi bir saate varmıştı.
Şu anda; "ucuz ekmek kuyruklarını unutma" diyenlerinizi de duyar gibiyim.
Ama işte Türkiye'nin çelişkisi de burada değil mi?
Hem de çoğu zaman çelişki içinde çelişki:
Bir hanım dostumuz geçen gün kuaföre gidiyor, manikürcünün yanık yüzünü görünce; "Ne o, bu ara köye mi gittin, yanmışsın" diye soruyor.
Cevap; "Hayır, Uludağ'daydım, kayağa gittim" oluyor.
* * *
EKONOMİK krizle ilgili görüş çeşitliliğini ortaya koyan söylemlerden lehte olanların gerçekleşmesini temenniden başka ne yapabiliriz.
İstanbul Sanayi Odası Başkanı Sayın Hüsamettin Kavi "Türkiye'nin 1999'da dış borç bulması imkansız" diyordu.
Uluslararası derecelendirme kuruluşu DCR, Duff Phelps'in Türkiye Başkanvekili Selçuk Abaç ise, gerekli önlemlerin alınması halinde Türkiye'nin kredibiletisinin hızla yükseleceğini, dış kaynak temininin daha kolay hale geleceğini söylüyordu.
Abaç; "alınacak önlemlerle sağlanacak gelişmeler Türkiye'nin 1999 Nisan'ındaki seçimlere krizsiz ulaşmasını sağlayacaktır" diye konuşuyordu.
Olumlu hava beklentisini bir müjde gibi sunan iki bürokrat ise; Gelirler Genel Müdürü Nevzat Saygılıoğlu ve Dış Ticaret Müsteşarı Yavuz Ege oldu.
Onlar da; "ekonomik krizde nekahat ve ardından iyileşme dönemine girildiğini" belirterek, "gerek uluslararası, gerekse ulusal düzeyde krizin atlatıldığına yönelik işaretlerin ortaya çıkmaya başladığını" vurguladılar.
* * *
ÖZELLEŞTİRME, istenen hızda gerçekleşemiyor.
Geçici bütçe ile yatırımlar frenleniyor. Adeta yeni bir istikrar programının gündeme geldiğinden söz ediliyor.
Enflasyon yüzde 56 ama, faizler ortalama yüzde 134, kısa vadeli de yüzde 198'e kadar çıktığı da oluyor.
Bir yandan hızlı bir alışveriş ve tatil trafiği, öte yanda ucuz ekmek kuyruğu.
Bir yanda memurlara müjdeli haber:
"En düşük memur maaşı 87 milyon 448 bin liraya yükseldi". Dikkat edin haberde yükseldi diye geçiyor. Ne yükseliş değil mi?
96 milyon lira aylık alan öğretmene de müjde; artık öğretmenim de 126 milyon lira alacak.
Global kriz ve etkilerinin tartışması yapıladursun, Türkiye kendi müzminleşmiş krizini, yani gelir dağılımı adaletsizliğini bir türlü aşamıyor.
Yazara E-Posta: d.heper@milliyet.com.tr