Doğan Heper
VAKİT öğlen, hava pırıl pırıl, yol açık...
İstanbul'a 5 - 6 saatlik mesafe var.
Az yapılan kısa ama iyi bir tatilin sonunda eve varma heyecanıyla tekerlekler dönüyor.
Her şey yolunda, konuşmalar hep 5 saat sonrası için hayal edilen iyi manzarayı çiziyor.
Ama o da ne? Sağ arka lastikten feci bir ses:
İşte hayallerin tersine döndüğü an.
Ve asfaltın üzerinde hızla giden arabanın yolun bir en sağına, bir en soluna çılgınca yalpalaması.
Yoldan 1 - 1.5 metre aşağıdaki, sol taraftaki tarlaya delice uçuş ve sonsuza doğru hızla atılan taklalar.
Kütahya'ya 35 kilometre kala parçalanan bu arabanın içinde biz varız...
* * *
BAYRAM tatilinin sonu, 23 Nisan. Antalya bölgesinden İstanbul ve Ankara'ya dönenler aynı yolda hızla ilerliyor.
Ağır vasıtaların o gün trafiğe çıkması yasak. O nedenle yol çok müsait, araçlar dere gibi güneyden kuzeye akıyor.
Ama eksik olan bir şey var:
Bırakın bayramları, tatilleri bir yana, bu ve benzeri işlek yollarda can kurtarmaya yönelik işe yarar önlemler gerekmez mi?
Örneğin Antalya - İstanbul ve Bodrum - İstanbul yollarında trafik kazalarının yoğunlaşacağı hesap edilen bayram gibi günlerde hiç olmazsa 100 - 150 kilometrede bir tam donanımlı ambulanslar dolaştırılamaz mı?
Trafiğin yoğun olduğu yollar üzerindeki devlet hastanelerinin bir bölümü de trafik kazalarında ilk müdahaleye hazır hale getirilemez mi?
Bunlar yoksa, trafik kazalarına karşı
"önlem" demeçleri de,
"kurtarma tedbirleri" konusundaki sözler de boş laftan öteye geçemez.
* * *
TARLAYA uçan arabamız takla atmaya başlayınca İstanbul'a varma hayali öbür dünyaya varma ile yer değiştirdi.
Oturduğumuz koltukta yerçekimsiz uzay araçlarında uçuşan astronatlar gibiyiz.
Sağa sola, aşağı yukarı çarptığımı hissediyorum ama acı duymuyorum.
Aklım ve gözüm tek şeyde:
Bu taklaların neticesinde herhalde birkaç saniye içinde araba bir yere çarpıp infilak edecek, biz de dehşet filmlerindekine benzer bir sonla hayatımızı noktalayacağız.
Ama filmlerde de, hayatta da mucizeler oluyor. Bizimki de onun gibi bir şey.
Hurdahaş haldeki arabadan önce ben çıkıyorum, sonra şoför arkadaşım, sonra da olayı izleyenlerin çabasıyla eşim.
İlk anda ayaktayım, yalnız sağ koluma hakim değilim. Onu sol elimle tutup, kemerimin içine sokarak sabitleştiriyorum.
Ve birkaç dakika içinde artık yerde yatan iki ağır yaralıyız.
* * *
YOLLARDA kurtarıcı olmayınca bu görev aynı yolun yolcularına düşüyor.
Bir süre sonra, hala isimlerini bilmediğim yardımsever bir ailenin otomobilinin arka koltuğuna yatırılmış olarak ben, bir başka yardımsever ailenin otomobilinin arka koltuğuna yatırılmış olarak da eşim Kütahya Devlet Hastanesi'ne doğru yola çıkıyoruz.
* * *
KÜTAHYA Devlet Hastanesi'nde insanlık var ama imkan yok. Bu kadar hüsnüniyetli insanların eline imkan da verilebilse trafik kazalarındaki ölü sayısının azalacağından emin olabilirsiniz.
Teknik çaresizlik, bu hüsnüniyetli hastane personelinin elini kolunu bağlamış.
Yol üzerindeki diğer hastanelerin de farklı olduğunu ummak iyimserlik olur.
* * *
GÜNLER çabuk geçiyor.
Hayat güzel.
Önemli olan yaşamak.
Bunu bize sağlayan, destek olan, moral veren tüm dostlara teşekkürler...