Doğan Heper

Doğan Heper

dheper@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

1 yıl önceki Başbakan Tayyip Erdoğan nasıldı, şimdi yani bir yıl sonra nasıl?
Arada dağlar kadar fark yok mu? Var. Yani ilmi tabirle 180 derece fark...
Kısa bir süre önce ne diyordu Tayyip Erdoğan?
“Komşularımızla sıfır problem peşindeydik ve bunu gerçekleştirdik.” Tayyip Erdoğan bu ilke kararına içinde bulunduğumuz bölgeyi de soktu.
Yani Türkiye artık bölgesinde de “sıfır problem” peşindeydi.
Bunları yaparken Türkiye bölgesinde lider olmak isteyen ve bu yönde çalışmalarda bulunan ülke görüntüsü de veriyordu.
Bu her Türk’ü memnun etmez mi? Eder. Ama gerçekleşirse.
* * *
Bu ilkelerin gerçekleşmesi yönünde de müspet adımlar atıldı. Mesela Suriye Devlet Başkanı Esat ile halk dilindeki tabirle “kanka” olundu.
Suriye ile vizeler kaldırıldı.
Ortak su yolları, baraj yapımı için anlaşmaya varıldı. Neredeyse iki devlet, tek devlet olma yoluna girdi. Bunların öncüsü Tayyip Erdoğan’dı. Libya ile yani Kaddafi ile de bu durumdaydık.
Şimdi Ne duruma geldik.
Erdoğan “Libya Libyalılarındır” diyordu. Nato’nun Libya’yı bombalamasına karşıydı. Birden çark etti. Kıbrıs’la savaşın eşiğine geldik. Sebep Doğu Akdeniz’de petrol ve gaz araması.
İsrail’le kanlı bıçağız.
Rus Dışişleri Bakanlığı’nın sözleri ne yenir ne yutulur...
“Rusya Dışişleri Bakanlığı ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Doğu Akdeniz’de denizaltı gaz kaynaklarını değerlendirme hakkı olduğunu savunan bir açıklama yapmakla kalmadı. Rusya’yı ‘Türkiye’den gelecek tehditlere karşı Kıbrıs’ın kalkanı’ olarak tanımladı.”
Ermenistan’la hala aramız düzeltilmedi, bilakis tam tersi oldu. Azerbaycan’la ilişkiler de “bir millet iki devlet” samimiyetini geride bıraktı.
İran “füze sistemi” nedeniyle Türkiye’ye çok tepkili. Yunanistan, Türkiye’ye meydan okudu. Bunu hem daha geçen gün yaptı. Bu manzara PKK’nın da bugünlerde daha çok dış yardım ve destek göreceğini gösterir. Olanlar onlara cesaret de verir, vermiştir. Günlerdir şehirlerde bile şehit sayısının artışı bunu göstermiyor mu?
Politika ülke için müspet sonuç alma sanatıdır.
Onun için herkes “politikacıyım” diyebilir ama politikacı olamaz.
Erdoğan “sıfır sorun” derken halktan “aferin” aldı. Ama kısa süre sonra “sıfır sorun”un “sıfır”ı gitti onun yerini “çok” aldı. Yani Türkiye bölgede ve sınırlarında “çok problem”li bir ülke oldu.
Birinciyi de ikinciyi de yapan Başbakan Tayyip Erdoğan’dan başkası değildi. Yani Başbakan şaşırtıyordu. Türkiye’nin düşmanını artırıyordu. Bir öyle bir böyle yalpalayarak dış politika olabilir mi?
Bakalım yarın ne olacak.
Ülkemiz için, hayırlısı olsun.

Haberin Devamı

SIKIYÖNETİM VE...
“Sıkıyönetim.” BDP Meclis’e döndü.
Bir yandan görüşmeler sürsün, Meclis terörü konuşsun, hal yolunda siyasi gayret gösterilsin. Ama diğer yönden askeri tedbirler de en etkili şekilde alınsın. Bu “sıkıyönetim” demektir. “Bugüne kadar sıkıyönetimle sonuç alındı mı ki?” denilebilir.
Bölünmeden önceki, topyekün savaştan önceki, son sıkıyönetimdir, bu özelliği vardır. Ve ordu artık bunun idraki içindedir. Ordu bu sorunu “Ya çözecek ya çözecektir.” Başka yolu yok. Sivil görüşme ve sıkıyönetim atbaşı gitmeli ki bu terör son bulsun. Geç kalınıyor.
Kürt Türk kardeştir, akrabadır, eşittir, sıkıyönetimde onlar korunacaktır, korunmalıdır ama terörist kim olursa olsun sıkıyönetimin muhatabıdır.

Haberin Devamı

BENİM OĞLUM BİNA OKUR...
Yepyeni üç konuşma var:
- BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, “Biz kendi topraklarımızda eşit ve özgür bir biçimde yaşayıncaya kadar geri adım atmayacağız. 500 kişi değil, 50 bin kişiyi de cezaevine atsanız Kürt halkı özgürlüğünü elde edecektir.” dedi.
- Irak Kürdistan Bölgesi Başkanı Mesut Barzani “nihai hedefimiz tek Kürdistan’dır.” dedi.
- BDP’nin PKK’nın sivil uzantısı olduğunu belirten Prof. Dr. Yahya Sezai Tezel, “Örgütün amacı bağımsız bir Kürt devleti kurmaktır” dedi.
Uzun söze gerek yok.
Yani, “benim oğlum bina okur, döner döner yine okur...”

Haberin Devamı

ÖLDÜ
O yavru bizimdi

Başbakan “PKK silah bırakırsa operasyon da biter” dedi. Ama o bunu söylerken PKK silahlı saldırılarını artırdı ve şehitler çığ gibi çoğaldı.
Bitlis’te 4 kızımız PKK kurşunlarıyla öldü. Onlar gömülürken Kürtçe ağıtlar yakıldı. Biz de TV başında gözyaşı döktük. Onlar bizim kardeşimizdi, evlatlarımızdı. Batman’da PKK kurşunlarıyla 29 yaşındaki 4 kız annesi öldü. Daha doğmamış oğlu karnından çıkartıldı. Önce kurtarıldı ama bir gün yaşadı ve sonra o da öldü. Bütün Türkiye olanlara gözyaşı döktü, erkek yavrunun yaşaması için dua etti. Çünkü o bizim, hepimizin yavrusuydu.
İzmir’deki BDP kongresinde “Kahrolsun PKK” diyen özürlü vatandaşı BDP’liler komaya sokarcasına dövdü, adeta linç etmek istedi.
BDP ne yapmak istiyor?

DEVAM
Vah İstanbul...

Şenol Çark isimli okurumuz “Ah İstanbul vah İstanbul” yazımız üzerine “İstanbul estetikten yoksun” diye mektup yollamış.
Bakın ne diyor:
“Sultanahmet tamamen ele alınmalıydı. Orası güzel bir meydan olmalıydı, mesela, Milano’daki gibi.
Yaya taşlarını kim ve hangi kurala göre seçiyor? Çok zevksiz ve estetikten yoksun. Bazılarında topuklar taşlar arasına giriyor. İşçilik kalitesiz. Artık insanımız Avrupa’ya çıkıyor ve mukayese edince üzülüyor.
Bizim birçok yöneticimizde de, bu işleri yapan insanlarımızda da zevk ve vizyon yok.
Belediyeler estetikten yoksun binalara izin veriyor, vermesin.
Avrupa’da, birçok ülkede bina yapacaksanız bu isteğiniz bir kuraldan geçiyor, istediğiniz gibi bina yapamıyorsunuz.”
Bizde mesela İstanbul’daki binaların yüzde yetmişi kaçak. Bunlara göz yuman belediyeler ve onların sorumluları değil mi? O kaçak biranlar gökten inmedi ya. Bugün bile lüks semtlerde dahi binalara kaçak ilaveler yapılıyor ama yetkililer görmezden geliyor, başını çevirip gidiyor.
Eski binalara ise bakan görevli zaten yok. Gidin Tarlabaşı caddesine... Birçok eski binanın tuğlası, taşı ve sıvası düşüp yoldan geçenleri yaralayacak. Gören belediye zabıtası var mı? Yoksa bunun önlemini almak onların görevi değil mi?
Kimlere çalışılıyor?

TAKSİ
Serbest piyasa mı?

Şimdi tekelleşme yalnız İstanbul’da taksilerde kaldı.
İsteyen taksi plakası alamaz. Yani taksi sınırlı. Ama taksi plakaları el değiştiriyor ve serbestçe satılabiliyor, kiralanabiliyor.
Yani bir taksi plakası piyasası doğdu.
İster sat, ister kiraya ver.
Son zamanlarda taksi plakası fiyatları altındaki fiyat artışı ile yarışa girdi. Yüzde 30 değeri arttı.
Bu tekel yani taksi sayısı sınırlaması hem taksiden yararlanan halkın aleyhine hem de şoför esnafının.
Bu taksi plakası sınırı, birkaç varlıklının işine yarıyor, taksi plakaları onların eline bırakılıyor, şoför esnafı adeta onların kölesi.