Doğan Heper

Doğan Heper

dheper@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un “Yıllık Değerlendirme”si vardı.
Bu toplantıdan bir gün önce Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği yöneticileri ve bazı Atatürkçü üniversite hocaları da gözaltına alınmıştı.
Ben, Org. Başbuğ’un bu güncel konulara, daha doğrusu, Ergenekon’daki bu 12. dalgaya da değinmesini bekliyordum, olmadı.
Başbuğ’un güncel konular için ayrı bir basın toplantısı yapmasını bekleyeceğiz.
Genelkurmay Başkanı 2 saat süren konuşmasında laiklik, dincilik ve bölücülük konularına ağırlık verdi. Mütedeyyinler, dindarlar ile dini istismar edenleri; teröristler ile Kürt kökenli vatandaşlarımızı ayırdı.
Benim, konuşması sırasında saptadıklarım şöyle:
-  Silahlı Kuvvetler dine karşı olamaz. Dini siyasete alet etmek isteyenler var, onlara karşıyız. Orduyu yıpratmak için dine karşı gibi göstermek isteyenler var.
-  Anayasa’nın 5. maddesi teröre karşı ve laikliği koruma konusunda Türk Silahlı Kuvvetleri’ne görev veriyor.
-  PKK, terörü etnik bir çalışmaya dönüştürmek istiyor. Bu kardeş kavgası demektir. Türkiye’de etnik ayrışım yoktur. “Türkiye halkı” tabirine dikkat edilmelidir. Dağdakileri indirmek için yasal değişiklik gerekir.
-  Orduda her kökenden asker ve subay var. Ordumuz milli bir ordudur.
-  Kültürel olan 2. kimliktir, üst ve ortak kimlik 1. kimliktir.
2. kimlik 1. kimliğin üstüne çıkarılırsa devlet parçalanır.
-  Etnik kimlik siyasallaştırılmamalıdır.
-  Ulus devleti, üniter devleti korumakta ordu kararlıdır, bu unutulmasın, bundan vazgeçilmeyecek...
-  Silahlı Kuvvetler, cumhuriyet ve demokrasiye kayıtsız, şartsız bağlıdır.
Çoğulculuk, çoğunluğa üstündür, savunulmalıdır, demokrasi bu demektir.
* * *
Aşağı yukarı Genelkurmay Başkanı işte bu mesajları verdi.
Org. Başbuğ’un bu konuşmasında yenilikler baskın mı?
Bana göre değil...
Ben ordunun zaten bu düşüncelerin odağı olduğunu biliyorum. Kim ne derse desin, ekseriyet de böyle biliyor.
Ama bunları tekrarda da yarar var.
İşte Genelkurmay Başkanı Org. Başbuğ da bastıra bastıra tekrar etti.
Belki unutanlar, unutmak isteyenler vardır.
Biz de tekrar edelim:
Ordu, dini siyasete alet etmek isteyenlere, bazı cemaatlere; ordu etnik ayrılıkçılığa karşı. Çünkü Anayasa, Silahlı Kuvvetler’e görev veriyor.
Bu böyle biline.

Haberin Devamı

TİJEN MERGEN
Tijen Mergen de gözaltına alındı.
Kim Tijen Mergen?
Doğan Yayın Holding’in İcra Kurulu üyesi.
Ve “Baba Beni Okula Gönder” kampanyasını yürütüp binlerce genç kızın okumasına önayak olan kişi, yani “Eğitim Meleği”.
(Eğitim Meleği dün akşamüstü serbest bırakıldı.)

Haberin Devamı

Ergenekon bahanesiyle
83 noktada baskın ve arama yapıldı. 3’ü eski, 5 rektör gözaltına alındı. Bu rektörlerin ortak noktası Atatürkçü olmaları.
Baskına uğrayanlar arasında Türkân Saylan da var, o rektör değil ama onlar kadar Atatürkçü olduğunu herkes biliyor.
Öyleyse Atatürkçülere baskın var diyebiliyor muyuz? Diyebiliyoruz.

Ermeni barışı
Ermenistan Cumhurbaşkanı konuştu: “Türkiye’yle aramızı düzeltiyoruz...”
Sonra devam etti:
“Ermeni soykırımı siyasetinden vazgeçmiyoruz.
Dağlık Karabağ’ın kılına bile dokundurmuyoruz.”
Peki, bu ne biçim “arayı düzeltme”?
Yoksa biz 1.5 milyonuz da, Ermenistan 72 milyon mu?
Buna Ankara cevap vermeli...

Haberin Devamı

YARIŞ
Partiler hareketli

Seçim bitti, yarış başladı.
Ne yarışı?
Parti kurma yarışı.
Merkez boş, “dolduralım” öyleyse.
Genel seçime kadar taraftar da toplar, iktidara geliriz!
Bu, o kadar kolay mı?
Gündemde iki parti var.
Birincisi, Prof. Dr. Burhan Şenatalar’ın sözcülüğünü yaptığı “10 Aralık Hareketi”. Bu hareket yakında partileşecek ve soldaki yeni parti olacak.
İkinci parti de Abdüllatif Şener tarafından oluşturuldu, 26 Nisan’da 40 kurucusu da açıklanacak.
Bu parti merkez sağda yer alacak, yer alacak da, halkın kalbinde yer bulacak mı?
Bu parti Abdüllatif Şener’in liderliğinde olur mu? Bence olmaz.
Saadet Partisi de oyunu yükseltti ya, Erbakan’ın hastalığı bitti. Amiyane tabirle, “biti dirildi”. Hasta hasta İran’a gitti. Yoksa, Erbakan, “Numan Kurtulmuş değil, lider benim” mi demek istiyor?
Yani, Saadet’te de hareket var...
Ya DSP’ ye ne demeli? Başkan aranıyor. Yılmaz Büyükerşen mi olur, yoksa Mustafa Sarıgül mü münakaşası var. Bence ikisi de DSP’de başkanlığı kabul etmez.
Niye?
Solda da, sağda da büyük düşünmek lazım.
Şahsi hırslar bırakılmalı, kurulmuş ve kurulacak partiler arasında birleşme olmalı.
Türkiye’ye 2.5 partiden fazlası, tabir yerindeyse, haramdır. Büyük demokrasilere bakın, görün...
Birleşmeler olmazsa ve lider dikkatle seçilmezse sonuç önümüzdeki genel seçimde de hüsran olur.

ÜLKEDE
3 erk hasta, hele yargı

Yasama, yürütme, yargı.
Herkes biliyor, üç erk bunlar. Ve bu üç erk de demokrasilerde var.
Bizde yasama, yürütmenin gölgesinde.
Yürütme içinse söylenenleri siz biliyorsunuz.
“Kapının önüne konulabilecek” kişilerden yürütme olur mu?
Kalıyor yargı erki...
Ama onunda en büyükleri “vicdan ile cüzdan” benzetmesini yapabiliyor.
Yargıtay Onursal Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, “hâkim ve savcıların bakanlık tarafından dinlenildiğini” söylüyor.
Türkiye’nin bugün için en önemli Savcısı “Yarın öbür gün bizi de kapının önüne koyabilirler” diye konuşabiliyor.
Ergenekon iddianamesinin baş malzemecisi Tuncay Güney, “Benim ifadem işkence altında alındı” diye açıklama yapıyor.
Sonra, Başbakan “Ben savcıyım”, muhalefet lideri Baykal’sa “Ben de avukatım” demediler mi? Yani yargıya siyaseti bulaştırma şüphesi yaratmadılar mı?
Pınar Selek suçludur, suçsuzdur. Ben bilmem, onu hâkimler takdir eder, ama ben bir şey bilirim; bir dava 12 yıl sürmez, süremez, sürmemeli.
Bu işkencedir.
Hem sanığa, hem mağdurlara, hem topluma...
Başa dönelim.
Demokrasimizde üç erk var. Ama üçü de yaralı.
Peki kime güvenelim?
Veya böyle demokrasi olur mu?