Doğan Heper

Doğan Heper

dheper@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

‘Kürt açılımı gündemi teşkil eden en uzun konu oldu. Adı değişse de, demokrasi açılımı, terör sorunu vs. olsa da.
Bu isim değişimini rahatça belirtebiliyoruz. Çünkü konunun sözcülüğünü yapan İçişleri Bakanı Beşir Atalay bile önceleri “Kürt açılımı” derken artık “Terör sorunu” diyor.
Şimdi bu açılım konusunun Meclis’te tartışılması bekleniyordu ama Başbakan onu geriye itti.
Ama bunu sorun halinde Türkiye’nin gündemine getiren Erdoğan, muhalefeti de bu konuya ortak yapmak istiyor. Yani riski paylaşmak düşüncesinde.
Önce TBMM’de gizli görüşmeden söz eden Başbakan, şimdi açık görüşmeye razı olduğunu da ifade ediyor.
Oysa niye gizli?
Gizlilik zamanı geçti, artık açıklık zamanı değil mi?
* * *
Biz önce de ifade ettik; bu gibi önemli konular taraflarla, belki de aylarca, gizli görüşülür. Ve ortak bir noktaya gelinir. Yani görüşen tarafların anlaştıkları noktalar varsa bu noktalar kamuoyuna açıklanır, anlatılır ve onlar ikna edilir, sonra da Meclis’e getirilir. Önceden görüşülüp ekseriyet tarafından kabul edildiği için de Meclis’ten Türk halkının, yani 72 milyonun iradesi olarak çıkar. Herkes de buna uyar.
Bugün böyle mi?
Hayır.
Erdoğan karanlıkta göz kırpıyor ve muhalefeti, şartlarını bilmediği bir ortaklığı kabule çağırıyor. Buna yanılmıyorsam “aslan payı ortaklığı” deniliyor. Yani kârlar hep bana, muhtemel zararlar hep sana.
Olur mu?
Olmaz.
* * *
İçişleri Bakanı daha yeni “Kısa vadede yapılacakların hazırlığı içindeyiz” diyor. Ama neler onlar, söyleyemiyor.
Başbakan, “Neye mal olursa olsun bu sorunu çözeceğiz” diyor ama acaba bunu derken neyi kastediyor?
İçişleri Bakanı Beşir Atalay, “Biz bu konuyu ortaya attığımızdan beri, yani 2-3 ayda kardeşlik gelişti” diyor.
Bu açılım kardeşliği geliştirecekse Başbakan’ın, “Neye mal olursa olsun” demesini anlamak mümkün mü?
Yani, açılım muamma oluşunu muhafaza ediyor. Açılımı biliyoruz ama 2-3 ay geçti hâlâ bu açılımın içeriğini bilmiyoruz.
Sonra da Başbakan muhalefete, “Gelin de destekleyin” diyor.
Peki neyi?
* * *
Kürt açılımına demokratik açılım da dendi ama Hülya Avşar’ın sözleri için savcı harekete geçti ve dün ifadesini aldı.
Oysa Avşar’dan daha ileri sözleri Abdullah Öcalan, özellikle DTP’li politikacılar, bazı yazarlar, hatta halkın bir bölümü söylüyor. Eğer bu demokratik açılımsa, bu ne biçim demokratik açılım? Değil mi? Kiminin konuşmasına izin veriliyor, kimini konuştu diye cezalandırılıyor.
* * *
Uzun sözün kısası, bu açılımı Başbakan Erdoğan başaramadı.
Böyle giderse 72 milyon kardeş birbirine düşman olacak.
Yani, kaş yapayım derken göz çıkarılacak.

Haberin Devamı

BAŞBAKAN VE 3. KÖPRÜ
Bu köşede, Başbakan’ın da haklı olduğu konular oluyor, demiştik. Bakın Erdoğan Boğaz’a yapılacak 3. köprü için konuştu. Birçoğu, 1. ve 2. köprüye karşı çıkmıştı. Oysa şimdi mevcut 2 köprü İstanbul’a yetmiyor. 3., 4., belki ileride 5. köprü yapılacak. Çünkü zamanında “İstanbul’a vize koyalım” diyen Erdoğan karşı “hayır” diyenler çıkmıştı.
Ve köprü muhalifleri de bu yeni köprüleri kullanmayacak mı?.. Renkli TV’ye karşı olup, sonra o TV’nin müdürü olanlar gibi...

Haberin Devamı

Rahmi yok, çocuğu var
Kadının rahmi alınmış, ama yumurtluyor. Kocasıyla, çocuk sahibi olmak istiyorlar.
Yolu ne?
Yumurtayı dışarıda kocanın spermiyle dölleyip, taşıyıcı annenin rahmine yerleştirmek, değil mi? Evet, demeyin.
Çünkü kanun, “Doğacak çocuğun annesi taşıyıcı kadın olur” diyor. Mevcut kanunlara göre, yumurtanın sahibi çocuğunun sahibi olamıyor.
Bu kanun değiştirilmeli ve rahmi olmayan kadınlar da çocuk sahibi olabilmeli.

Haberin Devamı

Ayranı yok içmeye...
Cep telefonu sayısı rekoru Türkiye’de imiş.
Genellikle bir kişide iki telefon varmış.
Ne demişler: “Ayranı yok içmeye tahtırevanla gider helaya...” Sanki bu rekor durumu için söylenmiş, değil mi?

DÜĞÜN VAR
Rize + Mardin

Maltepe’de, nikâh salonlarından birindeyim.
Orada çok güzel salonlar zinciri yapılmış. Bir anda birden çok çiftin nikâhı kıyılabiliyor ve kokteyl yapılabiliyor.
Evlenen arkadaşımın kızı. Arkadaşım doktor, kızı avukat. Damat da avukat.
Arkadaşımın ailesi Rize Pazarlı, gelin İstanbul doğumlu; damat ise Mardinli, Mardin doğumlu.
Salon Mardin’den gelenlerle doluydu.
Rize nere, Mardin nere ve nikâhın kıyıldığı İstanbul nere, demeyin.
İşte Türkiye ve Türk halkı bu, yani bu karışım.
Karadenizli ile Güneydoğulu ve İstanbullunun karışımı. Gerisi soş laf.
Yıllardır bu böyle. Bu karışımı bozmak isteyenleri ben lanetliyorum.
Nikâhta şahitlerden biri Mesut Yılmaz’dı.
Mesut Yılmaz Mardinli ailenin davetlisiydi. Ama gelini öperken “hemşerim” dedi.
Bu da kardeşliğin bir göstergesiydi. Bu tabii bileşimi kimse suni gerekçelerle bozamayacak.
* * *
Anayasamıza göre, Türkiye Cumhuriyeti’ne vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes Türktür.
Anayasa etnik kökeni dikkate almaz.
Etnik köken vatandaşlık için yani, Türklük için önemli değildir. Herkes Anayasamıza göre bu ulusa dahildir. Yani Türk vatandaşıdır.
Bu, 72 milyonun, kökeni ne olursa olsun, kardeşliği demektir.
Bu Anayasa görüşü yaşantımıza da uygundur.
Kökenimiz ne olursa olsun, hepimiz Türküz.

GAZETECİLİK
Meslek kolaylaştı!

Yazarlık bazıları için kolay oldu. Ben bunu bir okuyucu olarak söylüyorum.
Yazarlar, okuyucuyu bilgilendirecek, yönlendirecek, yorumlarıyla aydınlatacak kişiler değil mi, yani öyle olmaları gerekmez mi?
Bunun için zaman zaman özel yaşantılarından da fedakârlık etmeleri beklenmez mi?
Halkın avukatlığını yapacak, temiz toplum için çalışacak, siyasi iktidarı ve muhalefeti objektif bir şekilde eleştirecek olanlar gazeteciler değil mi?
4. kuvvet olmak kolay mı?
Yani, yazar, gazeteci, diken üstündeki kişidir. Dünyada ve yurtta ne oluyor diye her dakika, tabiri caizse uykuda bile, gözleri, kulakları açık kişidir. Yoksa gazeteci, yazar olunamaz. Hele bu rekabet ortamında. Bunları boşuna söylemiyorum.
Mesela bir yazı olaylara paralel olarak günde 2-3 defa değişebilir, değişmiştir de, değiştirtilmiştir de.
Başa dönelim. Peki, bazıları için yazarlık nasıl kolay oldu?
Birçok köşe yazarının sermayesi, başka köşe yazarlarına çatmak. Çat, olsun bitsin.
Kolay değil mi?
Tirajlar niye artmıyor, sorusunun cevabı da herhalde buradadır.