Doğan Heper

Doğan Heper

dheper@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

“Kaset” konusu Türk siyasi tarihine damgasını vurdu. MHP bu kasetlerle yıkılma sınırına geldi.
Bu kasetli şantaj 10 MHP’li üst düzey yöneticinin istifasına yol açtı. Olayı 2’ye ayırmak lazım.
Bu MHP yöneticilerinin yaptığı mazur görülemez.
Ahlaka aykırıdır. Ama şu da var. Kasetçilerin yaptığı da hukuka aykırıdır.
Şantajdır. Özel hayatın gizliliğinin ihlalidir.
* * *
Bu kasetlerin MHP içindeki kavganın bir sonucu olduğu da iddia edilmektedir. Yani, özel hayatlar parti içindeki, parti içi iktidardaki bir bölümü tasfiye amaçlıdır. Ve bu amaca da varılmıştır. Bu bir görüştür.
Oysa bana göre bu kaset işi daha da kapsamlıdır.
Bir defa yapılanlar amatörce değildir. Bir veya birkaç kişinin becerebileceği bir iş değildir. Bu bir örgütün ancak başarabileceği bir iştir. Bu örgüt, bu MHP’lilerin özel hayatlarında kasetlik işler yaptıklarını yeni mi öğrendi?
Herhalde değil.
Öyleyse kasetli darbe, skandal niye şimdi ortaya çıkarıldı?
Çünkü seçime az kaldı.
Yani, MHP’nin bu seçimde barajın altında kalması isteniyordu. Meclis’te MHP olmasın isteniyordu.
Ve onun için bu kasetli darbe MHP’ye indiriliyor. Bu skandal şimdi açıklanıyor.
* * *
12 Haziran’da seçilecek Meclis Anayasa’yı da yapacak.
Bize göre Anayasa Meclis’e girmiş bütün partilerin katılımıyla yapılmalı.
AKP yeterli sayıyı bulsa da Anayasa’yı tek başına yapmamalı, öbür partilerden yararlanmalı ve Meclis dışı sivil toplum örgütlerinden, üniversitelerden görüş istemeli, almalı.
Bu yeni anayasa bütün partilerin yapımına katılacağı bir metin olmalı.
Ama bu anayasa yapımına BDP’nin seçilmiş, milletvekili olmuş adamları katılırken, fikirlerini söylerken, onların karşısındaki MHP’nin ve MHP’li milletvekillerinin olmamasını isteyenler var.
Oysa, yeni anayasa yapılırken BDP de MHP de Meclis’te bulunmalı. İşte bazıları bu safhada BDP Meclis’te yalnız kalsın, MHP barajı aşmasın istiyorlar.
Bunun için de kaset olayı MHP’de bir iç hesaplaşma değil, Türkiye çapında bir olay diyorum.
Şunu da söyleyelim ki MHP Meclis’te kalsa da, gitse de parti içinde 12 Haziran’dan sonra büyük bir hesaplaşma, büyük bir olay olacak. Sonra şu da unutulmamalı. Meclis dışındaki bir MHP, Meclis’teki MHP’yi aratır.
* * *
Burada dikkati çeken bir husus var. AKP’li Hayati Yazıcı’nın, yeğeninin üniversiteye girmesi için bir not yazdığı iddiası ortaya atılmıştı. Bakanı birkaç günde temize çıkaran polisin, bu şantajcılar konusunda gerekli araştırmayı yapıp yapmadığı da merak konusu oluyor.

Haberin Devamı

KILIÇDAROĞLU VE VAATLERİ
“Yıllarca CHP’ye proje üretmediği eleştirisi yapıldı. Şimdi projeleri Kılıçdaroğlu üst üste açıklıyor. Yerel yönetim özerkliği sözü veriyor. Ona da, “atma, bunları yapamazsın deniyor.” Bunları bir vatandaş, bir şoför söylüyor. O şoför CHP’yi eleştirenlere çatıyor, “haksızlık yaptıklarını” seslendiriyor. Peki Demirel “kim ne verirse ben 5 puan üstünü vereceğim” dedi de verebildi mi? Çiller iki anahtar vaat etti, biri otomobil, biri ev. Peki bu vaadini yerine getirebildi mi? Lider, yapamayacağı şeyi vaat etmemeli. Halk “abartma” diyorsa deneyime dayanıyordur. Daha doğrusu, sütten ağzı yanmışsa, yoğurdu üflüyordur.
Şimdi şunu da itiraf etmek gerek. Kemal bey kazanamayacağı bir seçimin vaatlerini yapıyor. Yani bol keseden atıyor. Şoför vatandaş kızsa da bu böyle değil mi?

Haberin Devamı

DEMİRTAŞ SEVİNDİRDİ
Ben, hem hayret ettim, hem sevindim.
Anlatayım. Geçen gece “Siyaset Meydanı” vardı. BDP’nin eş başkanlarından Demirtaş soruları yanıtladı. Cevapların yarısı benim hep dinlediğim, adeta artık ezberlediğim “bölücülerin” kullandığı cümlelerdi.
Ama konuşmada hayret ettiğim ve sevindiğim cümleler de vardı.
Bir kez Demirtaş, Türkiye’nin bölünmesini reddediyor. “Yok böyle bir isteğimiz, olamaz...” diyor. Demirtaş, “bayrağımız de tektir, ay yıldızlı ve rengini kanlarımızdan alan al bayraktır.” diye konuşuyor.
Bu konuşma, bu cümleler samimiyse ve arkadaşları da, mesela Leyla Zana da buna katılıyorsa kardeşlik sözde olmaktan çıkar.
Sevinmekte haklı değil miyim?

Haberin Devamı

YENİDEN
1 Mart Tezkeresi

“1 Mart tezkeresinin reddi Türkiye’nin aleyhine olmuştur.”
Bunu, bir önceki Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ söyledi.
Başbuğ yazdığı kitapta, “bu tezkerenin Meclis’te kabul edilmemesiyle PKK’nın marjinalize edilmesi fırsatının da kaçtığını” belirtti.
Bu ifade, 1 Mart tezkeresinin o günlerde reddini isteyenleri, bu kadar zaman geçtikten sonra, düşünceye sevk edeceğine, bir kısmı o günkü fikrini bugün de savundu.
Oysa bu oturduğumuz yerde verilecek bir karar değildi. Uzmanların görüşüne değer verilmeliydi. Arkadaşımız Fikret Bila bu konuda dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’e fikrini sordu.
Cevap özetle şöyle oldu:
“Biz 1 Mart tezkeresinin geçmesini istiyorduk. Bunun Türkiye’nin çıkarları açısından yararlı olduğunu düşünüyorduk.”
Özkök Paşa, Türkiye ile ABD arasında 1 Mart tezkeresiyle ilgili çok detaylı ve iyi bir mutabakat zaptı yapıldığını da anımsatıyor ve şöyle devam ediyor:
“Bu mutabakatta bizim kaygılarımızı giderecek bütün hususlar yer almıştı. Çok iyi müzakere edilerek hazırlanmış bir mutabakattı. 1 Mart tezkeresi keşke geçseydi. O zaman bu mutabakat zaptı uygulanacaktı. O durumda ise PKK ile mücadele edilecekti. Ama geçmedi. Eğer geçseydi Kuzey Irak’ta ve hatta Irak’ta hem güvenlik hem de siyasi oluşumlar bakımından Türkiye de söz sahibi olacaktı. PKK, Kuzey Irak’ta bu kadar rahat yerleşemezdi. Siyasi oluşumlar da başka bir seyir alabilirdi.”
İlker Başbuğ Paşa: “1 Mart tezkeresinin reddi aleyhimize olmuştur” diyor.
Hilmi Özkök Paşa da bunu onaylıyor.
Olaylar da iki eski en üst düzey askeri, savaşçıyı doğruluyor.
Bakalım tarih ne gösterecek?

TÜRKİYE
Adam fakiri...

Türkiye adam fakiri...
Şöyle sağa sola bir bakın.
Dünya çapında meşhur kaç kişimiz var.
Siyasi liderlerimiz bile yok.
Biri gitti mi yerine koyacak adam bulunamıyor.
Onun için olsa gerek Demirel “6 defa gittim, 7 defa geldim” diye övünüyor.
DP lidersizlikten öldü.
Adam bulunsaydı, Fatih Terim 3. kez Galatasaray’a teknik yönetici olur muydu? Müzikte de aynı, eskileri kırpıp kırpıp yıldız yapıyoruz. Tarkan öyle değil mi?
Her alanda, her branşta aynı.
“Niye gazetecilikten söz etmiyorsun”, demeyin.
Orada da, Abdi İpekçi gibi yazar, çizer, sayfa sekreteri, çok adil bir yönetici, hem içte hem dışta sözü geçen bir gazeteci daha çıktı mı?
Öyleyse, baştaki cümlemizi tekrar edelim. “Türkiye adam fakiri.”
Bu stokumuzu nasıl zenginleştireceğiz. Yalnız okul açmakla bu olmuyor, bunu bilelim ve ona göre davranalım.