Türkiye en önemli seçimini yaptı. Her seçim önemlidir ama bu, dediğimiz gibi en önemlisiydi. Çünkü Tayyip Erdoğan için bu seçim bir referandum mahiyetindeydi.
Ya seçimden muzaffer çıkıp diktatörlüğünü pekiştirecek ya da vatandaş ona oyunu azaltıp ders verecekti.
Bu dersin bir adı da mesajsa “Erdoğan sandıktan çıkan mesajı aldık” dedi.
Daha ne desin?..
Halkın uyarısı sandıktan gelmişti... Ve AKP’ye verilen oylar düşmüştü.
* * *
Seçimin ertesi günü, yani pazartesi sabahı gazetelerimize de baktım.
Gazetelerden Star, AKP için “Güven tazeledi” cümlesini manşet yapıp Tayyip Erdoğan’ın çok büyük bir resmini kullanmıştı.
Yeni Şafak manşette “Krize rağmen güvenoyu” diyordu.
Sabah’ın manşeti ise “Krizin etkisi” idi.
Zaman seçim sonuçlarını manşette “Her partiye ayrı mesaj” cümlesiyle özetlenmişti.
Bu manşetleri okudunuz, şimdi “yandaş basın” tabirini kullananlar haksız mı siz söyleyin.
* * *
Bu seçimin en önemli mesajı bence, “hükümetin Güneydoğu politikasının yanlışlığı” oldu.
Cumhurbaşkanı Gül’ün “Kürdistan” telaffuzu bu politikanın mütemmim cüzüydü ve AKP politikası üzerine tuz biber ekti.
Görüldü ki Güneydoğu Anadolu’da siyaset etnik kimliğe kilitlenmiş. Öyleyse, AKP politikası yanlış olmuştur ve TRT Şeş ve buna paralel yeni çabalar, açılımlar AKP’ye değil, etnik kimlik, daha doğrusu Kürtçülük politikası yürüten DTP’ye yaramıştır.
AKP’yi bu konuda bazı aydınlarımız da yanlışa sevk etmiştir.
Şimdi, bu yanlıştan nasıl dönüleceği veya bu gidişin yakın gelecekte Türkiye’nin üniter yapısını bozup bozmayacağı görülecektir. Merak konusu budur.
Bu politikanın şöyle bir yanlışından da söz edilebilir. Acaba AKP’nin oylarının düşmesinde Gül’ün “Kürdistan” kelimesini kullanmasının rolü olmuş mudur?
Bana göre olmuştur.
* * *
Yani ne yapılırsa yapılsın, ekonomik açılımı mı, kültürel açılım mı, demokratik açılım mı, bunlar Güneydoğu’da bazı kişilerin ve DTP’nin umurunda değil. Onların beklediği üniter devletin son bulması.
Bunun için de şehirde DTP, dağ da PKK desteklenmelidir.
Yıllar içindeki gelişme, daha doğrusu gidiş, seçim sonuçlarıyla beraber mütalaa edilince bunu göstermektedir. Yani AKP kendi oyunuyla tuş olmuştur. Acı ama, olmuştur.
* * *
“Yardımlar bu seçimi etkilemedi, bu görüldü” diyenler var. Öyle mi?
Acaba yardımlar yapılmasaydı AKP bugünkü sonuca varabilir miydi? Daha düşük oy yüzdesine mahkûm olmaz mıydı? Bu da tartışmaya değer zannederim.
TOPBAŞ NİYE KAZANDI?
İstanbul da Topbaş seçimi kazandı.
Hem de İstanbul’da iki kez seçimi kazanan ilk başkan oldu... Bunun sırrı ne?
Bana göre bunun sırrı, Topbaş’ın mütevazı bir adam olmasında yatıyor.
Evet, Topbaş AKP içinde ne Erdoğan’a, ne Arınç’a, ne Mehmet Ali Şahin’e, ne de Unakıtan’a benziyor... O ukala değil. O, dediğimiz gibi, mütevazı olmanın mükâfatını gördü...
(Yanlış anlaşılmasın, ben oyumu Kılıçdaroğlu’na verdim.)
Başbakan fena kızdı
Başbakan seçimlerden önce: “Yorulmuş olan bakan arkadaşlarımız değişebilir” demişti.
Herhalde bunu unuttu. Sabah’ın, manşeti nedeniyle dün çok kızdı, celallendi ve “bakanları dışarı koymak”tan söz etti. Bir kere bu “dışarı koyarım” sözünü kim kimin için söylese ayıp etmiş sayılmaz mı?
Herhalde Başbakan bakanlardan özür dileyecektir.
TV, TV dolaşanlar
Seçim nedeniyle bazı kişiler TV’den TV’ye koştu, dolaştı. İyi güzel ama bunlar gittikleri her yerde aşağı yukarı aynı şeyleri söyledi. Oysa bu programları zaten meraklısı seyrediyor. Yani, onlar da seyirci olarak TV, TV dolaşıyor. Ama maalesef aynı kişilerin aynı veya benzer sözleriyle karşılaşıyor. Benim seyirci olarak tavsiyem: Ya böyle oradan oraya dolaşmayın, ya da dağarcığınızda çeşitli görüşler, fikirler olsun.
SANDIKTA
Seçmen birleştirdi
Bu seçimde artık birçok seçmen için partiler yoktu. Yavaş yavaş partiler eriyordu.
Ve bu seçimde seçmen ikiye ayrıldı. Türkiye’de artık, iki ayrı görüş, iki ayrı dünya ve yaşam anlayışı pek çok seçmene hâkim oldu.
Bir grup seçmen, Atatürk Türkiye’sinde yaşamak istiyor, modern hayatın değişmemesini talep ediyor, inanca saygılı laiklik ilelebet yaşasın diye bakıyor. Oyunu bu isteklerin gerçekleşmesi doğrultusunda veriyor.
Bu insanlar, “sağcı, solcu” diye etraflarına bakmıyor.
Muhafazakâr mı, dinci mi, laikliğe karşı mı, Atatürkçü mü, takiye mi yapıyor, buna bakıyor.
Ve seçmenin büyük bölümü partilere değil, kişilere hiç değil, artık bu görüşlere göre oy veriyor.
Bunun canlı örneği Beşiktaş’tır. Orada, geçmişte, Özal’ın da, Yılmaz’ın da adayları hoş karşılandı. Bu adaylar ne solcuydu ne gerici.
Ama onlar aydındı, laikti, ilericiydi, Atatürkçüydü.
Bugün de aynı şey oldu ve Beşiktaş’ta rekor kırıldı. Seçmen AKP dışındaki partileri sandıkta birleştirdi. Laikler kazandı... CHP’li İsmail Ünal ikinci kez Belediye Başkanı oldu.
Çünkü seçmen o görüşten yanaydı...
KURTULMUŞ
Ve merkez sağ olsa
“Ortanın sağı bugün yok. Ve genel seçime kadar, Türkiye’de boş kalan orta sağ doldurulabilir.
Numan Kurtulmuş güç topluyor, Saadet Partisi de rüştünü ispat edebilecek hale gelebilir.
İşte seçim asıl o gün çok ilginç olacak...”
Bu satırlar geçen hafta bugün, yeni yerel seçimden önce bu köşede çıktı.
Bugün de bu sözlerimi tekrar etme gereğini duydum.
Evet, bu seçim gösterdi ki AKP gerileme moduna girdi. Seçmen oy vereceği alternatif bir merkez parti bulmakta zorlanıyor.
Öyleyse bir merkez sağ partinin tam kurulma zamanıdır.
Güvenilecek kişiler tarafından kurulacak bu parti iki yılda AKP’ye alternatif olabilir...
Ama bugünkü DP gibi, Ağar’ın partisi gibi veya Mumcu’nun partisi gibi “sözüm ona parti” olmamak kaydıyla...
Numan Kurtulmuş da güç topluyor, tahmininde bulunmuştuk. Bu da tuttu zannederim. Saadet Partisi, yani Numan Kurtulmuş oylarını bir kat artırdı, yüzde 5.2’ye yükseltti, bu hiç de küçümsenecek bir rakam değil. Eğer genel seçime kadar, geçen hafta vurguladığımız gibi, Saadet Partisi rüştünü ispat ederse, barajı aşar ve hükümet ortağı olmaya aday da olabilir.
Türkiye’de siyasi manzara değişebilir, koalisyon kurulabilir.
Neden olmasın?