Kılıçdaroğlu önce kendi başbakan olmak istedi, sonra başbakanlığı Bahçeli’ye teklif etti.
Sanki o orkestra şefi.
İstediğini istediği mevkiye getiriyor.
Kılıçdaroğlu, Bahçeli’yi başbakan yapsa ülke daha iyi bir duruma mı gelir?
Hayır.
CHP ve MHP’yi dışarıdan destekleyecek bir parti olacak. HDP’ye ihtiyaç bu bakımdan var.
O zaman çözüm süreci konusunda HDP ile MHP nasıl anlaşacak.
Bu mümkün mü?
Mümkünse bunu Kılıçdaroğlu bize izah etsin de öğrenelim.
Kılıçdaroğlu’nun, Bahçeli’nin demeçlerinden veya, MHP yetkilerinin söylediklerinden haberi yok galiba.
***
Önce % 25 oyla kendini başbakan görmek istediğini açıklayacaksın.
Çok kısa bir süre sonra Bahçeli’ye “gel seni başbakan yapalım” diyeceksin.
Karar ver başkan...
Yurdu da, CHP’yi de tehlikeye atma.
***
Akla yakın olan, önce AKP+MHP hükümeti.
İkincisi ise AKP+CHP.
Bunları Türkiye’yi düşünen ve objektif olan biz ve büyük çoğunluk hep söylüyor, öngörüyor.
Azınlık hükümetleri hep sakat doğum gibi, çok partili koalisyonlar kısa ömürlü, yani istikrara muhalif, erken seçim ise bugünkü şartlarda derde dava değil.
Öyleyse Kılıçradoğlu da ülke için en yararlı olacak hükümet şeklini savunmalı.
Siyasette temiz ve beyaz bir sayfa açılmasını önermeli.
BABA Yine Demirel
Demirel 6 defa gitti, 7 defa geldi, dedik.
Bu çok şeyi gösterir.
Ama en önemlisi, onun yerini doldurabilecek bir kişinin bulunmamasıdır.
Bu bir bakıma çok üzülecek bir durum değil mi?
65-70 milyon içinde Türkiye’yi yönetebilecek, Demirel benzeri birisi yok.
Bu Demirel’in büyüklüğünü, kıymetini, eşsizliğini göstermez mi?
***
Bu eşsiz adam, Demirel, herkesle samimiydi, meşguldü, mevkii büyüktü ama burnu büyük değildi. Mütevazı idi.
Her vatandaşı kendi ailenden biri sayacaksın. Seveceksin.
Dışlamayacaksın. Herkese adeta sarılacaksın.
İşte topyekûn sevginin formülü bu.
Onun için vatandaş ona “baba” derdi.
***
Ben ve 10 arkadaşım bir zamanlar Milliyet’ten çıkartıldık.
Demirel duymuştu ve el yazısıyla yazdığı mektubu hemen bana erişti.
Özetle şöyle diyordu:
“Doğan, ben vefasızlığı yalnız siyasette var zannederdim, oysa sizin meslekte de varmış. Sen bu gazete için çok çalıştın, adeta canını verdin.
Üzülme, gözlerinden öperim.
Süleyman Demirel. İmza.”
***
Yavuz Donat’ta da bir kitaplık Demirel hikâyesi var.
Anlattıklarından biri şu:
Demirel Asya’da bir Türk devletine davetli.
Gece ziyafet var.
Masaya dumanları tüten bir tepsi getiriliyor, konuyor ve kapağı açılıyor.
İçine bir bakıyorsunuz ki, kızarmış, dumanları tüten bir at başı var.
Ev sahibi devlet başkanı, Demirel’e, bu atın bir gözünü sen ye bir gözünü ben ve her şeye karşı gözlerimiz açık olsun.
Bu atın bir kulağını sen ye, öbür kulağını ben ki kulaklarımız her musibete karşı açık olsun.
Bu atın dilinin yarısını sen ye, yarısını ben ki, dilimiz her düşmana karşı etkili olsun, diyor.
Peki, Demirel ne yaptı, at başını yedi mi, yemedi mi? Yese bir türlü reddetse bir türlü. Daha doğrusu Demirel yese yiyemez, reddetse olmaz. Peki, ne yapıyor?
O hemen ayağa kalkıyor ve ev sahibi devlet başkanına teşekkür ediyor.
Ve “Bu güzel, bu anlamlı at başını müsaade edin yurduma götürüp eşimle yiyelim, sizi analım ve bu anlamlı yiyecekten ailecek istifade edelim,” diyor.
İşte Demirel bu herkesten ve her şeyden haberi olabilen ve bu hikâyede olduğu gibi herkesi idare edebilen bir lider.
Rahat uyu, halkın babası.
ANLAYANA SİVRİSİNEK SAZ...
Erken seçim saygısızlık.
Kime?..
Kılıçdaroğlu: Bahçeli başbakan olsun.
Erdoğan olmasın da...
Çipras: AB ile anlaşırsam, karım beni terk eder.
Kılıbık.
Türkiye yalnız bırakıldı.
Her zaman öyle.
37 saniyede soygun...
Bu da mı yarışma konusu?
Politik belirsizlik büyümeyi güçleştirir.
Malumu ilan değil mi?
Tuvalet kâğıdından gelinlik.
Böyle gelinliğin içine...
Demirtaş’tan destek sözü.
Aman, PKK’ya olmasın...
3. köprü yapılmasın.
Siz neye karşı çıkmadınız ki.
Gar var, tren yok.
Yalnız bizde olur.