Doğan HEPER
BAKIN, Türkiye'nin gelmiş geçmiş belki de en önemli
"gündem maddesi" de güme gitmek üzere.
"Susurluk Raporu."
Buna belki "gündem paketi" demek daha doğru. Çünkü ülkede ne kadar resmi, yarı resmi pislik, hukuksuzluk, yolsuzluk, mafyalaşma ve cinayet varsa bu paket bunları içinde taşıyor...
Ve bu öyle bir paket ki hazırlayıcısının ağzıyla;
"bazı haklı sayılabilecek operasyonların yüze göze bulaştırılma" kanıtlarını da kapsıyor.
Ve bu rapor en aşağı 1979'dan, Abdi İpekçi'nin öldürülmesinden beri Türkiye'de hukuk devletinden sözetmenin zor olduğunu, devletin etkinliğini devlet dışı güçlerin ele geçirdiğini gösteriyor.
Ve tüm bu ilkelliğe, resmi sorumluların da bilerek veya bilmeyerek, isteyerek veya istemeyerek ortak olduğu ortaya çıkıyor.
İşte şimdi böyle bir büyük olay, Türk devletinin temellerini sarsması gereken bir skandallar demeti. Irak krizi nedeniyle gündemden düşmek üzere.
Hele kriz sıcak savaşa dünüşürse Susurluk da gitti gider...
* * *
SUSURLUK Raporu gündemden düştü gibi görünse de görünmese de içeriği Türkiye'de tartışılmaya devam edecek.
Her cümlesi yeni bir tartışmaya neden olacak.
En son, Başbakan Yılmaz'ın
"Ben artık bu konuda konuşmayacağım. Bu raporu ben hazırlamadım, hazırlayıp bana verildi" sözleri gibi.
Ve raporun kanıtsız, delilsiz pek çok suçlamada da bulunması; herhalde bu da daha uzun süre tartışılacak ve yargının konusu olacak.
Raporun mimarlarının, kanıtları toplayıp adli makamlara intikal ettirmesi ve açıklamanın soruşturma ile beraber yapılmasının daha doğru olacağını söyleyenlerin görüşleri de daha çok konuşulacak.
Raporun miladının 1993'ten başlaması daha uzun süre eleştirilecek.
Raporun hazırlayıcısı Kutlu Savaş'ın,
"devletin gerektiği zaman yargısız infaza başvurabileceği" izlenimi veren cümlelerinin de üzerinde durulacak.
Hele hele, bakan Eyüp Aşık gibi, hiç görevi değilken
"Yeşil yaşıyor, kontrol altında, konuşacak..." gibi ortalığı alt üst eden ifşaatı da açıklığa kavuşturulana kadar kafaları karıştırmaya devam edecek.
* * *
BU raporun tartışılmaya açık noktaları bunlardan da fazla olabilir.
Açıklanış biçimi ise hep tartışmaya değer bir konu olarak kalacak.
"Bu raporda bilinmeyen ne var ki" diyenler de görüşlerinde ısrar edebilecek...
Ama, şu kadar gün geçtikten sonra asıl söylenecek olan; bu raporun bir hareketi başlatmış olduğudur.
Türkiye'de her başlangıcın sonunun alındığı sık görülen bir olay değildir.
Ama bu kez varolan büyük kamuoyu baskısı, sonuca varılmasını kaçınılmaz kılacak gibi görülüyor.
Öyleyse
"inceleme - soruşturma" tartışmalarını aşıp raporu bir an önce adli makamların eline emanet etmek gerekiyor.
Hem de uluslararası ilişkileri etkileyecek kısımlar dışındaki tüm bölümleriyle, hemen...
Yazara EmailD.Heper@milliyet.com.tr