Doğan Heper

Doğan Heper

dheper@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

65 milyonluk gelişmiş bir Türkiye'nin darbelere bel bağlar hale gelmesi yüz kızartıcıdır.
Utanç vericidir.
Bu kadar devlet tecrübesi, bu kadar siyasal tecrübe, bu kadar demokrasi deneyimi boşuna mı?
Üç müdahale hiçbir şey öğretmedi mi?
Peki neden bu darbe beklentisi havası?
Askere özlemin sebebi politikacıya güvensizlikse çok yazık.
Çözümü siyasi platformda görememekten askere sığınmaksa bu da üzülünecek bir durum.
Nerede partilerimizin liderleri?
Merkez solu parti olmaktan çıkartıp fikir kulübü haline getirenler.
Merkez sağı itibarsız, etkisiz hale düşürenler...
Türkiye'yi çaresizliğin girdabına sokanlar kimler?
Nerede o deneyimli, yıllanmış parti genel başkanları?
Halkı umutsuzluğa gömmeye, çareyi demokrasi dışında aranır hale getirmeye ne hakları var?
Onların görevi demokrasi içinde çareler, alternatifler üretmek değil mi?
O makamların kilitlenip çare üretemeyen mevkiler haline getirilmesine sebep olduklarını gördükleri halde hala nasıl koltuklarında rahat oturabiliyorlar? Ve üstelik "darbe" kelimesini sık sık ağızlarına alma acayipliğini de gösterebiliyorlar.
Liderlerin uzlaşmama inadı bu ülkeye zarar veriyor.
Türkiye'nin önünün açılması, demokratik ufkunun aydılanması, liderlerin tutum değişikliğine bağlı.
Onların uzlaşma yolundaki karar değişikliği 65 milyonun esenliği olabilir.
* * *
HÜKÜMET çalışmıyor, didişiyor. Hem de halkla, büyük çoğunlukla...
Refahyol kurulduktan sonra bir ara Başbakan Erbakan'ın mutedil bir politika izlediği görüldü.
Yasal bir seçimin sonunda iktidara gelen Refah Partisi, mutedil tutumuyla kendisine şüpheyle bakanlara bile "galiba RP değişmiş" sözünü söyletti...
"Refah da bu düzenin partisi" söylemi güç kazandı.
"Onun da herhangi bir siyasi partimizden farkı yok; RP'yi sistemin dışında farzetmek haksızlık olur" denildi.
Hatta; "böyle giderse yıkılan, dağılan merkez sağın yerini RP neden almasın" soruları bile akıllara geldi.
Ama bu iyimser tablo kısa süre sonra yerini RP'nin sebepsiz hırçınlığına terketti.
Susurluk'taki "kamyon"un geçmişinde kendisi de varmış gibi RP savunmaya hatta hücuma geçti.
"Bir dakika karanlık", başlangıçta doğrudan onu muhatap almadığı halde o karşı çıktı, sertleşti.
Aleviler aşağılandı.
Şeriat savunuculuğu alenileştirildi.
Laik Müslümanlara adeta savaş açıldı.
Aydınlık, zinde ne kadar güç varsa hasım gibi kabul edilerek, Türkiye kutuplaşmaya doğru hızla itildi.
Tüm bunlar yaşanırken görülen, siyasi kadroların hiç de iyi bir sınav vermediği oldu.
* * *
ON yıldır yüzde 80 enflasyonun baskısıyla ömür geçiren Türkiye'de adil gelir dağılımı yok.
Bölgeler arası gelişmemişlik farkları ciddi olarak ele alınmıyor.
65 milyonun rahatsızlığının temelinde genelde ekonomik sorunların bir türlü çözümlenememesi yatıyor.
Ama hükümet, sokağa dökülenlerin seslerine kulak vereceğine onların seslerini kısmaya çalışıyor. Muhalefetse güven vermiyor.
Siyaset, vatandaşa aydınlık, ışıklı, temiz, dürüst bir tablo çağrıştırmıyor.
Buna rağmen büyük çoğunluk bıçak kemiğe dayansa da sivil çözümde kararlı.
Öyleyse bugün görev yine ve her şeye rağmen mevcut liderlere düşüyor.
Vurdumduymazlıktan, dağınıklıktan kurtulup, uzlaşıp sivil çözümün imkansız olmadığını, olmayacağını göstermeliler.
Acele.