Doğan Heper

Doğan Heper

dheper@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Türkiye hızla değişiyor. Aydınlardaki, sıradan vatandaştaki değişim ülkenin geleceği açısından umut veriyor.
Toplumumuz “evet efendim”cilikten, “salla başını, al maaşını”cılıktan kurtuluyor. “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın”, “Köprüyü geçene kadar ayıya dayı demeli” gibi çifte standartlar geride kalıyor.
Aydın, bürokrat, sendikacı, halk hepsi, “Türkiye’de artık darbe olamayacağını, olursa direneceklerini” söylüyorlar.
Peki, “Her demokrat kafalı aydının böyle düşünmesi, böyle davranması gerekmez mi?” denilebilir. Ama yakın geçmişte tam aksini gördüğümüz, yaşadığımız için, şimdiki bu ortak tutumu sevinçle karşılıyoruz.
Hatırlayacaksınız, 12 Mart’tan sonra Silahlı Kuvvetler muhtırasına ilk olumlu bakış işçi kuruluşu olan, o zamanki DİSK’ten gelmişti. 13 Mart’taki DİSK bildirisi özetle şöyleydi:
“DİSK, Atatürk devrimlerinin ve Anayasa ilkelerinin korunmasında, uygulanmasında ve geliştirilmesinde Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yanında olduğunu belirtmekten kıvanç duyar.”
Türk-İş de 14 Mart’ta bir bildiriyle görüşünü özetle şöyle açıklamıştı: “...Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ortada hiçbir sebep yokken müdahale ettiğini söylemek mümkün değildir... Bu durum karşısında Türk Silahlı Kuvvetleri’nin kardeş kavgasına varan ve devlet bütünlüğünü tehlikeye atan anarşi ortamı içinde sessiz kalmasını beklemek onun (ordunun) varoluş nedenini, varlığının temel felsefesini inkâr etmesini beklemek demektir...”
Her darbeden hemen sonra çeşitli yazılarda okuduk. İşte 27 Mayıs’tan sonra yazılan paralel görüşteki pek çok yazıya ünlü bir kalemden yalnız bir kısa örnek:
“...Türk Silahlı Kuvvetleri, bu şartlar altında devlet idaresine el koyarak, patlamasına ramak kalan kardeş kavgasını önlemeyi bilmiştir... Her şeyden önce sevgili vatanımızı huzura kavuşturmak uğruna olağanüstü sorumluluk yüklenen kahraman ordumuza güvenelim... Yaşasın Türk milleti, yaşasın onun şerefli ve kahraman ordusu.”
Bir de 12 Mart’tan hemen sonra ünlülerin yazdığı birçok yazıdan yalnız birkaç satır:
“...Verilen muhtırayı, parlamenter rejimin, demokratik hukuk düzeninin kurallarına aykırı bulmak mümkündür. Ancak olaya salt hukuk açısından bakmayınca başka sonuçlara varılabilir ve verilen muhtıranın aslında parlamenter rejim ve demokratik düzene son vermek değil, tam tersine, rejimi kurtarma amacı güttüğü düşünülebilir...”
Ve 12 Eylül’ün hemen ertesinde ünlülerce yazılan benzer yazılardan birinden birkaç cümle:
“12 Eylül tarihe hayır ve faydalı geçen bir tarih olacaktır... Şimdi emir ve komuta zinciri içinde ve emirle muhtemel kardeş kavgasını önlemek, anayasal kuruluşlara nizam vermek, devletimize yakışan şan ve şerefi kurtarmak... İç ve dış düşmanları kahretmek azmiyle gelen Türk Silahlı Kuvvetleri’ne başarılar dilemek...”
Bütün bu geçmişi, gözden geçirdikten sonra bugün varılan noktadaki yürekli ve kararlı, aydın, yazar, sendikacı, bürokrat sesini alkışlamamak mümkün mü?
Tabii durum önümüzdeki günlerde de değişmezse...

Haberin Devamı

TOKAT GİBİ GÖRÜŞ
İçişleri Bakanı, hükümet adına hep görüş aldı. “Açılım” görüşü. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin de görüşü yok mu?
İşte İlker Başbuğ imzasıyla ordu da kendi görüşünü açıkladı. Bu görüş birçoklarının yüzüne tokat gibi patladı.
Şimdi herkes başını ellerinin arasına alıp bir daha düşünmeli.
Bu vatan sahipsiz değilmiş...
Sivil, asker bazı kuruluşlar var...

Haberin Devamı

Apo’nun açılımı!..
“...40 milyon Kürt var. İyi örgütlenmiş kesimleri var. 40 milyon Kürde karşı nasıl duracaksın? 40 milyon Kürt ayağa kalktığı zaman ortada devlet mevlet diye bir şey kalmaz.
Ordu da bunu anlamalı. Ordu öyle çok kendine güvenmesin.
Çözümün önünde engel olursa ordu da ortada kalmaz, dağılır gider...”
Sağduyulu Kürt kökenli kardeşlerimizin de tüyleri diken diken oldu zannederim.
Öcalan’ın bu meydan okumasını Tolga Şardan’ın haberinden aldım. Başbakan Erdoğan’ın ne diyeceğini ben doğrusu, çok merak ediyorum o hâlâ Apo’nun bu sözleri için konuşmadı da..

Haberin Devamı

BOŞ LAF
Başbakan konuşuyor

“Abdullah Öcalan’ı asmayan işte bunlar.”
Başbakan ve AKP’li Bekir Bozdağ düne bakıp konuşuyor.
Oysa bugüne bakalım. Geçmiş iktidardan düşürüldü 7 yıldan fazla bir süredir. Erdoğan Türkiye’ye hâkim. Yani o mesul, geçmiştekiler değil.
Geçmiş beğenilse idi Erdoğan iktidar olur muydu?
Olmazdı.
Öyleyse Erdoğan geçmişi unutup bugüne gelsin.
Bugün “Kürt açılımı” var. Bunu Erdoğan icat etti. Ama ne demek istediğini izahtan kaçındı. Niye?
Şimdi Apo’nun açılımı var.
DTP’nin açılımı var.
Erdoğan hükümetinin açılımı var.
Tarafsızların açılımı var. (Biz de iki hafta önce tarafsız bir vatandaş olarak açılım açıkladık.)
Dış güçlerin istediği açılımlar var. Birde “Minik Serçe” gibi bu işe aklı ermeyenlerin açılımı var!..
Halk bunlardan hangisini kabullenecek?
En doğrusu 72 milyonun katılacağı bir referandum değil mi?
Hadi bakalım Başbakan Erdoğan, sen oy meraklısı değil misin? Açılımını madde madde açıkla ve oya sun.

YAKIŞMADI
Sezen Aksu ne diyor?

Sezen Aksu’yu severim.
Şarkıları nedeniyle.
Ama “Taş yerinde ağırdır” sözünü de bilirim. “Kişi haddini bilmek kadar irfan olamaz” deyişini de.
Yani, söz siyaset oldu mu konuşmak ona düşmez, o yalnız dinleyebilir. Zaten babasına danıştığını da o söylüyor...
Peki ama siyasetle uğraşan şarkıcılar yok mu?
Var, dünyada örneklerini görebiliriz. Ama onlar Sezen Aksu gibi “hop” diye ortaya çıkmıyorlar. Ömürleri boyunca siyaset yapıyorlar, bu yanlarıyla da tanınıyorlar, onlar siyaseti de biliyorlar.
Sezen Aksu böyle mi?
Değil.
Öyleyse ona en azından beklemek yakışır.
Neyi beklemek?
“Kürt açılımı”nın ne olduğunun ilanını.
Hemen ortaya atılmak yakışmaz.
Adama “Ne biliyorsun ki, neyi destekliyorsun?” diye sorarlar.
Hülya Avşar da sormuş: “Ne biliyor ki açılım konuşuyor?” diye.
Diğer bazı sanatçılar da aynı görüşte, aynı şeyi soruyorlar.
Bu acelecilik Sezen Aksu’ya yakışmadı.

ÇAĞDAŞ
Gençlere gözdağı

Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin burs verdiği 15 bin öğrenci hakkında gizli tahkikat yapılmış. Niye? Sorumlular açıklamalı. Yoksa bu da laiklere gözdağı, laiklik karşıtı kuruluşlara meydan açma faaliyeti mi?