Türkiye allak bullak oldu. Niye? CHP’deki çatlak nedeniyle, kriz nedeniyle...
“Bu çatlağı, bu krizi Kemal Kılıçdaroğlu’nun “lider zafiyeti” yarattı.
“Kılıçdaroğlu iyi adamdır, çalışkandır, dürüsttür, ama CHP’ye lider olamaz” denildi. Keşke denilen, tahmin edilen yanlış çıksaydı. Keşke bunu diyenler yanılmış olsaydı.
Bunu Kılıçdaroğlu’nun etrafı da herhalde görüyor. Onlar da söylüyorlar. “Kılıçdaroğlu’nun entelektüel birikimi yok.”
Ama çeşitli nedenlerle Kemal Bey’in yanındakiler yanından ayrılmıyorlar.
Çünkü CHP’de başka bir lider adayı yok ve genel seçim de burnumuzun dibinde.
* * *
Türkiye’de de iki görüş var.
Sol ve Sağ.
Buna Sosyal Demokratlar ile sağcılar da denilebilir.
CHP yıllardır solu yani sosyal demokratları temsil ediyor.
“Toprak işleyenin, su kullananın” söylemi bunu belirtmiyor mu?
“Ortanın solu” ne demek.
CHP yıllar içinde Türkiye’nin değişmeyen solu oldu.
Yani tek partiden, demokrasinin sol’una.
* * *
Ama bu solun serbest seçimle tek başına iktidar olduğunu hatırlıyor musunuz?
Hep sağcı partiler iktidar oldu.
Çünkü Türkiye’nin bünyesi, halkının yapısı ancak buna müsaitti. Yani sağa evet, sola hayır.
Buna belki merkez sağ demek daha doğru olur.
Bu Tayyip Erdoğan’ın AKP’sine kadar sürdü.
Tayyip Erdoğan rakipsiz bir şekilde girdiği seçimler sonucu 8 yıldır iktidarda.
O “merkez sağ”daki partilerin yerini alamazdı, onların yerine belki iktidar olamazdı. Ama Mehmet Ağar ve Erkan Mumcu buna, merkez sağı öldürerek önayak oldular.
Bugün de bu görevi istemese de Hüsamettin Cindoruk’un üstlendiğini görüyoruz.
İşte boşluktan istifade ederek sağcı Tayyip Erdoğan merkez sağı da sahiplendi.
Oysa, Bayar’ın, Menderes’in DP’siyle, AP ile, ANAP’la, AKP’nin benzer tarafı var mı?
Yok.
Öyleyse AKP’nin sağ bir parti olduğundan söz edilebilir ama onun merkez sağcılığı “çakma” sayılmaz mı?
* * *
İşte CHP bunları bilmeli.
Kolay kolay ve kısa sürede tek başına iktidar olamayacağını anlamalı.
CHP gerçekçi yol haritasını buna göre çizmeli.
Ama ne yazık ki, CHP’nin gerçeklerden uzaklaştığını ve bunun Kılıçdaroğlu yönetiminde daha da belirgin hale geldiğini görüyoruz.
Birbirini tutmayan sözler, “iktidara yürüyoruz” gibi gerçekçi olmayan söylemler, mahalle kavgası gibi içi boş konuşmalar, sola yakışmayan hareketler ve girişimler, dirayetsizlik göstergeleri, bir ileri iki geri adımlar...
İşte bunların sonucunda da CHP’de kriz...
Açık konuşalım dirayetli bir lider olsa kriz çıkar mı, çıkarsa hemen önlenemez mi? Yani, “kol kırılır, yen içinde” olmaz mı?
AKP’de niye kriz çıkmıyor?
Çünkü orada Tayyip Erdoğan var.
Atatürkçülük ve CHP
“CHP Atatürk’ün kurduğu partidir.”
Doğru.
Ama Atatürk’ün 80 yıl önce koyduğu bazı ilkeler, konulduğu günkü şekliyle bugün uygulanamaz.
Bu Atatürkçülük değildir.
Atatürkçülük ilericiliktir.
Atatürk yaşasaydı, o gün koyduğu bazı ilkeleri 80 yıl sonra bugün dünyadaki gelişmeleri dikkate alarak nasıl yeni Türkiye’ye adapte ederdi onu düşünüp sağlamak Atatürkçülük’tür.
Yani Atatürkçülük Atatürk’ün maksadına hizmet etmektir.
Bunları bana, son günlerde yaşanan, CHP krizinde çok kullanılan ve kolaycılık ifadesi olan “CHP Atatürkçü partidir” söylemi hatırlattı.
Ağca, konuştu ama...
Abdi İpekçi’nin katili Mehmet Ali Ağca yıllar sonra TRT televizyonuna konuştu.
Çok şey açıkladı, bir şeyi ise yüzüne gözüne bulaştırdı, yani izah edemedi. Ağca Papa’yı vurmadan önce Milliyet’e bir mektup yollayıp “Papa’yı vuracağını” söylemişti.
Bu itiraf olayın bütün gidişini değiştirebilirdi.
Peki bu açıklamayı o gün Ağca niye yaptı. Mektup kendi el yazısıylaydı. Ve o gün Milliyet’in sürmanşetinde yayımlandı. İnsan işleyeceği böyle planlı bir suçu önceden niye açıklar veya açıklar mı?
ONURUN KENDİSİ
Oktay Ekşi
Eğer Hocam Burhan Felek olmasaydı, “Şeyh-ül Muharririn” Oktay Ekşi olur muydu?
Bana göre olurdu.
O bu mesleğin zirvesinde bir “beyefendi”dir.
Her meslek muhteremdir ve her meslekte yüz karaları olduğu gibi yüz akları da vardır. İşte Oktay Ekşi yüz aklarındandır. Ve yazarlığının “baş” kelimesiyle taçlandırılması boşuna değildir.
Bu meslek için ömrünü vermiş ve bu mesleğin itibarı için didinip uğraşmıştır, örnek olmuştur.
Ben onu yıllar önce Milliyet’e geldiğinde tanıdım.
O zaman Genel Yönetmen çok sevdiğim rahmetli Çetin Emeç’ti. Ben de Yazı İşleri Müdürü.
Bazıları, “Emeç günde 14 saat çalışır, Miliyet’in mevcut kadrosu ona ayak uyduramaz” demiş.
Ben de, “O 14 saat çalışırsa biz 16 saat çalışırız” cevabımı bu sözü söyleyenlere duyurmuştum.
İşte bu yüzden biz Milliyet’in eskileri öğle yemeği bile yemeden çalışırdık.
Ne zamana kadar?
Oktay Ekşi Milliyet’e gelene kadar.
Ekşi, “Olmaz böyle şey” dedi, onun ikna çabaları ve güven verici hakemliği sonucu biz hep beraber öğle yemeğine başlamış olduk.
* * *
Sonra, Basın Konseyi kuruldu. Basın Konseyi, gazetecilik mesleğinin itibarı için çok çalıştığını, çok mesafeler aldığını, yıllar içinde devlet adamlarının, yargı mensuplarının bile konseyin hakemliğine başvurmasıyla ispatladı. İşte bu meslek kuruluşunun öncülüğünü yapan da Oktay Ekşi’ydi.
* * *
Son yıllarda ise Oktay Ekşi’yle günlük yaşantımızın uzun bir bölümü paralellik gösterdi.
Nasıl?
Her öğle saat 12:30 oldu mu yemeğe iniyorduk.
Masa aynı, oturduğumuz koltuklar aynı ve yemeğe katılanlar aynı.
Yemek sohbetle geçiyordu. Bu sohbetler çok yararlı konuları kapsardı.
Yemek bitince kahve içmeye Oktay Ekşi’nin odasına çıkardık.
O sırada devam eden sohbete katılmak isteyenler de gelirdi.
* * *
İşte ben Oktay Ekşi’nin meslekteki, daha doğrusu insanlıktaki mükemmelliğini bu yakın temaslarımda tanıdım, gördüm.
O objektif bir insandı, gerekirse kendi aleyhinde bile konuşurdu.
Son olayda da böyle yaptı. “Evet hata yaptım” demek istedi ve cezayı kendisine yine kendisi verdi ve istifa etti.
Türkiye ancak böyle kişilerle yükselebilir.