Biz neyle meşgulüz, âlem neyle... İran dünyaya meydan okuyor.
Nükleer çalışmalarda her gün birkaç adım ileri gidiyor.
“Dur” diyenleri dinlemiyor.
Çok yakında nükleer bomba da patlatacak.
Göreceğiz.
İran ABD’yi de Türkiye’yi de idare ediyor. Türk Dışişleri Bakanı Davutoğlu salı günü Tahran’daydı. Bana göre boşuna...
Bu konuda, İran konusunda Çin de kıvırdı...
Rusya da NATO karşıtlığını ilan etti.
Nükleere hız verdi.
Bunu devlet başkanının ağzından açıkladı.
Yani dünya yine “iki kutuplu” hale dönüyor gibi.
Başka ülkelerde de nükleer güç bir yana, nükleer silah var.
İsrail bunlardan biri değil mi? Hindistan bunlardan biri değil mi?
Ya Kuzey Kore? Küçük bir devlet gibi görünse de nükleer silaha sahip. Belki de varlığını ona borçlu.
* * *
Yıllardır söylüyoruz, yazıp çiziyoruz, yine tekrar edelim. 10-15 yıl bizi dışa bağımlı olmadan idare edecek olan enerji kaynağı “nükleer”dir.
Ama bazıları, “Nükleer tehlikedir” diye bizi bu alanda geri bıraktı.
Oysa nükleer “tehlike” ise bu tehlike sınırlarımızda var. Bulgaristan’da, Ukrayna’da, Ermenistan’da, İran ve İsrail’de var.
Üstelik bunlar eski teknolojiyle yapılmış nükleer santrallar değil mi?
Öyleyse, Türkiye’nin, kendi topraklarında hammaddesinin de bulunduğu iddia edilen bu “nükleer santrallar”dan mahrum edilmesinde art niyet aramak gerekmez mi?
* * *
Üstelik, bu konuda dışa bağımlılık doğalgazdaki gibi de değil.
Mesela bir salon doldurabilen uranyum alındı mı, bununla 10-15 yıl bir santral çalışabiliyor. Bunu da öğrendik ve kaç kez tekrar ettik.
Yeni santrallarda eski santrallar gibi tehlike de yok.
Almanya, Çernobil’den sonra, tehlike var, diye hiç nükleer santralını kapattı mı?
Kapatmadı.
Bugün dünyada 440 nükleer santral çalışıyor. İnşa halinde 26 nükleer reaktör var. Planlanan nükleer santral sayısı ise 32.
* * *
Türkiye, nükleer enerjiden sonra nükleer silah da üretebilir hale gelmeli.
Komşular bugün dost olabilir ama yarın ne olacakları ne malum?
Türkiye bu konuda hızla yol almalı.
Yoksa Türkiye bu kafayla “bölgesel güç” olmaz, diyorum.
Nükleerde Türkiye daha da hızlanmalı.
Yoksa çok yakında “Nükleeri olan Üsküdar’ı geçti, ama Türkiye yaya kaldı” diyebiliriz.
ET YOK, BALIK DA
776 bin metrekare toprağımız var.
Üç tarafımız da deniz.
Ama, ne tahılımız, ne etimiz, ne balığımız bol ve ucuz. Plan yok. Ne bir yıllık, ne beş yıllık, ne de on yıllık planımız var.
Bunları kim yapacak? Hükümet.
O ise boş veriyor.
Et kaç liraya çıkmış, halk almıyor, yiyemiyor.
Uskumru İsveç’ten ithal ediliyor, somon Norveç’ten. Bu ne biçim deniz ülkesi?
Olan yerli balık da ateş pahası.
Sonra bu hükümet, bu Başbakan, özellikle salı günleri, grupta, bu hafta olduğu gibi esip gürlüyor ve iftihar ediyor.
“Memleketi iyi idare ediyorum” diye.
Ayıptır, ayıp, ayıp...
Tartışmacılar
TV’lerde tartışma programları arttı.
Birinden çıkıp öbür tartışma programına yetişen konuşmacılar bile var.
Ben bu kişilerin bazılarından, konularında uzman olanlardan çok istifade ediyorum.
Ama şunu da söyleyelim.
Ben sıcak odamda, kanepeme gömülmüş, yanımdaki sehpada içkim, “rahat rahat” bu tartışmaları izliyorum.
Bakıyorum bu programlara katılanlar da çok rahat. Birçoğu o rahatlıkla adeta ahkâm kesiyor, bilgiçlik taslıyor. O sırada can pazarında yaşayan, karanlık, soğuk, dağdaki askerlerimiz adına atıp tutuyor. Veya suçu bile belli olmadan 1-2 yıldır cezaevinde yatanları, elde delil olmadan doğrayıp(!) duruyor.
İçimden, yerleri değiştirin de, sonra konuşun, görelim, demek geliyor. Dün akşam da böyle oldu.
TÜRKİYE’DE
Hâkimler var
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarihi bir karar aldı. Bu karar hem hukuka uygundur hem de yargının, yürütmenin baskılarına karşı koyma zaferi sayılmalıdır.
Doğruluk peşinde olan, laik bir Türkiye özlemi yaşayan başkaları için de bu karar örnek bir davranış olmalıdır.
MERKEZ
Acele diriltilmeli
Türkiye’de siyasi boşluk var.
Merkezin sağında AKP, solundaysa CHP yer alıyor.
Peki merkezi temsil eden var mı?
DP, AP, ANAP, DYP gitti, onların yerini alan bir parti gelmedi. Yani merkez boş kaldı.
Yalnız parti mi, lider de yok.
Niye “lider” diyoruz?
Çünkü, Türkiye “lider sever” bir seçmene sahip.
Parti onun etrafında oluşuyor. Lider yoksa parti de yok.
Bu sıhhatli mi? Sıhhatli ya da sıhhatsiz, Türkiye’nin gerçeği bu.
Öyleyse ne yapmalı? Türkiye’de merkezi acele diriltmeli.
Anlaşıldı ki Türkiye AKP ile gitmez.
O hâlâ tek parti CHP’sini, 70 yıl öncesini gündeme getirip eleştiriyor.
Oysa dünya değişti.
Türkiye’de telefonlar dinleniyor, kadrolaşma almış başını gidiyor, ordu, yargı ve medya yıpratılıyor. Bu nasıl demokrasi?
Bakın seçimler kapıya dayandı.
Umut Cindoruk’taydı. Ama ondan ve partisinden hiç sarsıcı bir çıkış yok.
Oysa bir kısım seçmen merkezde bir parti bekliyor.
Öyleyse Türkiye’de bazı kişilerin acele bir araya gelmesi gerekiyor. Türkiye’nin merkeze ihtiyacı var.
TRAFİK
4 bin ölü, çare?
Yurdumuzda bir yılda 300 bin trafik kazası olmuş.
Yine 2009’da 4 bin kişiyi bu kazalarda kaybetmişiz. 200 bin de yaralımız var.
Buna yetkililer kayıtsız kalabilir mi? Kalamaz.
Oysa bu ölümlerin ve yaralanmaların çoğu önlenebilir.
Mesela, siz de okuyorsunuz kamyonların, minibüslerin çoğu kaza yaptı mı, şoförün mazereti hazır “Fren boşaldı” diyor.
Hep kusur frende, şoförde hiç kusur yok. Bu olamaz.
Oysa kusur çoğu zaman direksiyon başına yorgun, uykusuz, bilinçsiz geçen kamyon şoförlerinde.
Onun için yıllardır yazdık çizdik.
Özellikle kamyon ve minibüs şoförlerinin en aşağı lise mezunu olmaları aranmalı dedik. Eğitim muhakeme kabiliyeti verir. Kazalar da böylece azalabilir.
Tabii önlem yalnız bu değildir. Araç muayene sürelerinin daha sıklaştırılması, yollardaki kontrollerin etkili hale gelmesi de gerekir.