Bunu açıklıyorum.* * *BU konuyu boşuna açmadık.Nevruz ne gösterdi?Artık Güneydoğu sorunu yalnız başına PKK sorunu değil.Kısa sürede nereden nereye geldik?Kısa süre diyorum çünkü devlet hayatında 5-10 yıl çok kısa bir süre sayılır.Bazıları demokratikleşme ve kalkınma sorununu yani Güneydoğu sorununu, Güneydoğu'nun Türkiye'den ayrılması, ayrı bir devlet kurma sorunu haline getirdi.Oysa Kürt kökenli kardeşlerimizin çoğunluğunun, yani "makul kesim"in bu düşüncede, ayrılık düşüncesinde olmadığını biliyoruz.Onların Türkiye'nin asli sahibi olma şuuruna sahip, birinci sınıf vatandaş olduklarını, bildiklerini görüyoruz.Nereden biliyoruz, görüyoruz?Verdikleri oylardan biliyoruz ve görüyoruz.Ayrılıkçılar onlardan oy alamıyor.Öyleyse tehlike nerede?Tehlike, hükümetin ayrılıkçıları boş bırakmasında. Onların korku yayıp bölgede mesafe aldıklarının görülmesinde.TV'de geçen gün konuşan Hüsamettin Cindoruk'un "Güneydoğu ordusu" kurulmasını önermesi boşuna değil.* * *BAŞKA bir TV programına hafta içinde Kürt kökenli iki vatandaşımız katıldı.Bunlardan biri "etnik bir vakfın" da başkanı olan Mehmet Baykara idi.Programın sonrasında taktik icabı olduğunu zannettiğim yumuşamaya rağmen, Baykara'nın istediği ayrı bir devletti.Türkiye Cumhuriyeti'nden ayrılmaktı. Ben öyle anladım.Önce "genel af" çıkarılmalıydı. Bizde bundan yanayız.Ama sonra Türkiye'nin bölünmesi gelecekti. İşte biz bundan yana değiliz.Baykara sık sık, "Kürt coğrafyası" cümlesini kullanıyor. Yine sık sık "Kürtler kendi kendini idare etsin" diyor. Yani eti tırnaktan ayırmak istiyordu.Mücadelenin, yaşam şartlarının düzeltilmesi, demokratik hakların sağlanması mücadelesi değil. Kürtlerin kendi kendilerini idare sorunu, yani ayrı bir devlet kurma sorunudur.Önce ayrı devlet, sonra ekonomik iyileştirme, diyordu.Bu kişinin, üstelik bir vakfın da başında olduğunu düşünebiliyor musunuz?Biz, her şeye rağmen demokratikleşmenin Güneydoğu'ya da yaradığını boşuna mı iddia ediyoruz?* * *TEKRAR ediyorum: "Türkiye'nin bölünmesinden yana değilim."Siz de değilseniz açıklayın.Açıklayın ki, Güneydoğu'daki "makul kesim"in dışındakiler duysun."Makul kesim" güç alsın. İMKÂNI olanlar açıklamalı. Mesela ben; "Türkiye'nin bölünmesinden yana değilim." Bizim kendini tenisçi de zanneden şarkıcımız Hülya Avşar'ı ve "Sarı Çığlık" diye anılan tenisçi Sharapova'yı izlediniz mi?Metin Şentürk bile izlediyse aradaki farkın farkına varmıştır.Oysa Avşar'ın farkında olmadığı bir şey daha var. Bazı kuruluşların kendi isimleri medyada yer alsın diye onu alet ettikleri... Avşar ve Sarı Çığlık Günlerdir medya, "Merkez Bankası Başkanlığı'na Erdem Başçı gelecek" dedi.Sözde Erdem Başçı kararnamesi Çankaya'ya çıkmıştı.Anlaşıldı ki hepsi boş laf.Haberin peşindeki çalışanlarımız, dolayısıyla medyamız, yani biz, şimdi "en büyük ve kapsamlı atlama" diye basın tarihine geçtiğimiz için sevinçli miyiz? Atladık YİNE NÜKLEER Bazı kişi ve kuruluşlar bildiğimiz, bilmediğimiz, çeşitli sebeplerle "nükleer"de Türkiye'nin 35 yıl geri kalmasına neden oldular."Uranyum dışarıdan alınacak" dendi, "Atıkları ne yapacağız?" dendi vs. Biz bunlarla oyalanırken atı alan Üsküdar'ı geçti.Biz de hâlâ nükleere karşı çıkanlar olmasını akıl almıyor. "Nükleere hayır" diyen kurumlar bunun sorumluluğunu tarih önünde nasıl taşıyacaklar?Bakın bu işleri bilen birinin uyarısına:Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök, "Soğuk Savaş'ın sona ermesinin ardından Türkiye'nin etrafındaki risklerin arttığını" belirtiyor ve Özkök, "Ülkemiz açısından önemli husus, nükleer silahlarla ilgili tehditle karşı karşıya bulunmamızdır" diyor.Bu sözler boşuna mı söyleniyor?Allah'tan ki Ankara bu işin öneminin farkında. 35 yıllık hatayı tekrarlamıyor. Nükleerin diğer elektrik üretim yollarını tıkamadığını da biliyor ve bu bilgiyle Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül yurtseverlerin gönlünü ferahlatan sözleri söylüyor:"Kararımızı verdik. Bütün dünya nükleer enerjiye yöneldi. Türkiye, bu işte geç bile kaldı. En az 5 üniteye ihtiyacımız var. Program yakında açıklanacak."Oh be!.. 35 yıl biz seyrettik SERT BİLDİRİ Bugün Türkiye'de nasıl, "Artık biz iktidar olduk, ezilmekten kurtulduk, ezelim" diyenler varsa "Askerden intikam alalım" diyenler de var.Şemdinli olayları nedeniyle hazırlanan iddianamede yer alan cümlelerde, Kara Kuvvetleri Komutanı hakkında da bu düşüncenin yansımasını görüyoruz.Gönül isterdi ki, Genelkurmay bu konuda bir açıklama yapma mecburiyetinde kalmasın.Eğer, Adalet Bakanı iki müfettişini zamanında görevlendirip Van'a gönderebilirse, askerin açıklama olayı da meydana gelmeyebilirdi. Belki de Van Savcısı görevden alınmış olacağı için açıklama ihtiyacı duyulmayacaktı.Ama olan oldu.Bunda sivillerin gereği kadar hızlı davranmaması rol oynadı.Uzun süredir hukuk eğitimi üzerinde duruyoruz.Bu eğitim neredeyse iflas etmiştir. Hızla ve önemle ele alınması gereklidir.Bir bakıma Van olayı da bu gecekondu eğitiminin bir sonucu sayılabilir. Yani bu eğitimin yetersizliği de bu olayda rol oynamıştır.Bilgi ve tecrübesi eksik bir hukukçuyu savcı olarak atamak zorunda kalanlar, bir gün onun etki altında da bırakılabileceğini bilmelidirler.Askerler soruyor, "Arkasında kim var"?Ben cevaplayayım: "Öncelikle yetersiz eğitim var." dheper@milliyet.com.tr Asker ve hukuk