Tayyip Erdoğan gerçek tarafsız bir başbakan olsaydı Türkiye’de hükümet ile medya böyle birbirine girmezdi.
Ama Erdoğan başbakan gibi hareket etmiyor, yani olaylar karşısında tarafsız değil. Tahammülü yok...
Başına ne gelse “hür medya”dan biliyor.
Erdoğan “Şu gazeteleri okumayın” diyebiliyor. “Evinize şu gazeteleri sokmayın” diyebiliyor. “Gazeteleri boykot edin” diyebiliyor.
Doğan Grubu’na verilen görülmemiş ceza açıklanmadan iki gün önce, Başbakan “Ne büyük yolsuzluklar var, bir açıklansın da görün”, diye adeta bu yok etme faaliyetinden haberdar olduğunu da bağırıyor.
Böyle bir başbakan tarafsız sayılır mı?
Sayılmaz.
Zaten ona bakarsanız, yanlışı hep muhalifler, yani “hür medya” yapıyor... “Yandaş medya” hiç yanlış yapmıyor...
Bunu kabul etmek mümkün mü?
* * *
Peki niye Doğan Grubu Başbakan’ın hedefinde?
Çünkü Başbakan bütün medyayı “yandaş medya” yapmak istiyor.
Ona direnen bir “Doğan” Grubu kaldı.
Öyleyse bu grubu cezalandıralım. Oysa AKP’nin yaptıkları, icraatı bu ülke için faydalıysa Doğan Grubu bunları da desteklemedi mi? Mesela bazı anayasa değişiklikleri, AB hazırlıkları bu grubun desteklediği şeyler değil miydi?
* * *
Ne demişti Turgut Özal:
“2.5 gazete kalacak”
Gönlünden geçeni söyleyen Başbakan, Cumhurbaşkanı, “kudretli Turgut Özal” rahmetli oldu, ama medya 2.5 olarak kalmadı, gelişti.
Yani belli bir zaman diliminde güçlü olmak başka, “hür medya” gibi hep güçlü kalmak başka.
Bakın, Almanya’da yayımlanan Der Tagesspiegel gazetesinin şu cümlesi sanki bütün olayı özetliyor:
“Erdoğan basındaki her eleştiriyi kendisine saldırı olarak kabul ediyor.”
Yani Başbakan eleştiri istemiyor.
Yani sorun Tayyip Erdoğan’ın tabiatından doğuyor. Yetişme tarzından doğuyor. Tahammülsüzlüğü siyasi gücüyle artarak zararlı hale geliyor.
Ama nereye kadar?
* * *
Şu sorulabilir:
Peki kardeşim, bu ülkede hükümet var.
Medyanın sorunlarıyla ilgili bakan bile var.
Maliyeciler var, savcılar, hâkimler var.
Bunlar varken siz, yani “hür medya” hep Erdoğan’ı muhatap alıyorsunuz. Ne olsa Başbakan’dan biliyorsunuz.
Niye?
Bu sorunun cevabı kolay.
Başbakan hiçbir şeyi ehline bırakmıyor ki! Her şeye o karşıyor, zaman geliyor kendisini “savcı” bile ilan edebiliyor. O emir veriyor, o yaptırıyor. O, her konuyu bildiğini zannediyor. Konuşuyor, konuşuyor... Çatıyor çatıyor...
Yukarıdaki, medya boykotu için vatandaşa yol gösterici olduğunu zannettiği sözleri de bunu göstermiyor mu?
O bu tabiatını değiştirmedikçe “hür medya” da kendine düşen eleştiri görevini haklı olarak yapacaktır. İyiye iyi, kötüye kötü”, diyecektir. Ve buna kimse engel olamayacaktır.
Bu böyle biline... Yani, “korkunun ecele faydası yok”tur.
DOĞRU SÖZE NE DENİR?
Doğan Yayın Holding’in Başkanı Mehmet Ali Yalçındağ, konuşuyor.
“Medyada 7 yabancı ortağımız var. Bu ortaklıkları kurmak kolay değil, ama biz zoru başardık. Böyle ortakları olan gruplar hata da yapamaz. Biz Axel’i yurdumuza getirdik diye madalya almalıydık, ceza değil...”
Doğru söze ne denir?
Yandaş medya çalışanları
Doğan Yayın Holding’in bilgilendirme toplantısında maliyeden kimse yoktu ama “Yandaş medya”dan olanlar vardı.
“Yandaş medya”da çalışan arkadaşlarımız, açıklamayı yapan Soner Gedik’e öyle sorular sordular ve öyle cevaplar aldılar ki iki tarafı da tebrik etmek gerek. Önce tebrikimin bu arkadaşlarımızın efendilikleri sebebiyle olduğunu da belirteyim. “Yandaş medya” başka, orada çalışanlar başka, bunu da bilelim, haksızlık etmeyelim.
ONURUMUZ
Bağımsız kalmak
Başka alanlarda yatırımlarınız yoksa bugün artık “hür medya” olamazsınız. Bağımlı kalırsınız. Geliri hükümetten bekler onunla “al gülüm, ver gülüm” hesabı içine girersiniz.
Zamanında “besleme basın” böyleydi, resmi ilanları hükümetler bunlara verirdi, kâğıt tahsisleri tarafgirane yapılırdı.
Bu, demokrasi içinde olamaz, olmamalı.
Bunun bugünkü benzeri “yandaş medya” oldu.
Hükümetle “al gülüm, ver gülüm” hesabına girişmeyen “hür medya” ise her türlü saldırıya rağmen dimdik ayakta kaldı, kalmaya çalışıyor.
Böyle bir hür grubun mensubu olmak onurumuzdur. Çünkü bizim de içinde görev aldığımız “Doğan Medya” hükümetten yardım dilenmiyor. Hükümet ne kadar güçlüyüm derse desin onun önünde eğilmiyor. Doğru bildiğini doğru olduğu için söylüyor. Bu doğru hükümetin lehine de olsa söylüyor. AKP’nin lehine de olsa söylüyor. Peşin hüküm yok. Yani bağımsız hareket ediyor. Bu böyle gidecek. Herkesçe biline...
AMAÇ
Federal Türkiye
“Hani Kürtçe Türkiye’yi böldü mü?” diyenlere biz de geçen gün cevap vermiştik ya. Boşunaymış, birkaç gün bekleseydik Ahmet Türk’ün DTP grubuna Meclis’te Kürtçe hitabının yarattığı krizin cevabıyla yetinebilirdik.
Biz de, evde ve resmi olmayan yaşamda anadilin konuşulmasına karşı değiliz.
Ama üniter, Türkiye Cumhuriyeti’nin tek bayrağı olduğu gibi, tek dili olduğunun da şuurundayız.
Ve bu dil Türkçedir.
Bu ikilendi mi Türkiye Cumhuriyeti de “üniter devlet” olma vasfını kaybeder. Bölünür...
Ahmet Türk ve DTP’nin de zaten istediği budur. “Hani Kürtçe Türkiye’yi böldü mü?” diyenler de bilerek veya bilmeyerek Türkiye’nin bölünmesine hizmet ediyorlar. Hem de kendilerinin dışındakileri saf zannederek...
Bunun sonu anayasa değişikliği ve iki devletli federal Türkiye isteğidir.
“Hani Kürtçe Türkiye’yi böldü mü?”
Evet, daha henüz bölmedi ama bölmenin eşiğine getirdi. DTP’nin yarattığı kriz bunu gösteriyor.
Demagoji yapanlara da duyurulur.
Ahmet Türk’ün, DTP’nin ve bazı aydınlarımızın amacı federatif Türkiye’dir.
Nereden nereye geldik, değil mi?