Bizim için yaşamsal olan önce bu ülkenin varlığı. Sonra 73 milyonun mutluluğu. Bu da devletin başarısına bağlı.
Devleti başarılı yapacaklar ise, demokrasilerde, siyasi partiler değil mi? Bizim siyasi partiler devleti nasıl başarılı yapabilir, yani 73 milyonu mutlu edebilir işte buna cevap verilebilmelidir.
Kim cevap verecek?
Yine kendileri, yani siyasi partiler.
* * *
Türkiye’nin yolu Anayasa’da çizilmiş laik, demokratik, sosyal hukuk devleti. Bu değişmez maddeler münakaşa edilemez, yani arkalarından dolanılarak delinmek istenemez...
Güç, ekonomik kalkınmaya, fert başına düşen milli gelirin artırılmasına verilirse sonuç mutluluk olabilir. Ama bizim partiler böyle mi yapıyor? Hayır!
Tam aksini, diyebiliriz.
Ya gizli niyetleri gerçekleştirme için çaba ya da münakaşa, kavga...
Sonuçta halkı mutlu etmeyen çekişmeler.
* * *
Türkiye’de günlerdir “Wikileaks belgeleri” tartışılıyor.
Siyasetçilere gün doğdu, yeni konu çıktı.
Bana göre bir kere bunlar “belge” değil, “not.”
Öğreniyoruz ki her devletin temsilciliği aynı şeyleri yapıyor. Ankara’nın, yani bizim hariciyenin bu açıklanan “Wikileaks notlarını” inceleyip, bundan münasebetlerimizi etkileyecek kısımları bulmaya çalışacağına, partilerimizin liderlerinin birbirine girmesi niye?
Mesela Başbakan Erdoğan Wikileaks’te yer alan “İsviçre’de 8 banka hesabı var” iddiaları için, adeta gücü yettiği kadar bağırarak, “iftira” diyor. Ve Kılıçdaroğlu’nu işaret edip: “İsviçre’den hesabı olmadığına dair belge alsın diyor, oysa olmayan şeyin belgesi olur mu”, diye konuşuyor.
Doğru, Tayyip Erdoğan için aleyhte söylenecek çok, belki çok şey bulursunuz ama, “müddei iddiasını ispatla mükelleftir” kuralını Kılıçdaroğlu’nun bilmediğini düşünebilir misiniz?
* * *
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu da şöyle konuşuyor; Başbakan’a şöyle sesleniyor. “Biz size ‘Büyük düşünün’ derken ‘Büyük götürün’ demedik. Mali sicilim temiz diyorsan, istediğin TV’de karşıma çık. Ben açıklayacağım. AKP’nin de nasıl büyük götürdüğünü belge belge önüne koyacağım.”
Bu ağız da bana göre ana muhalefet liderine yakışmaz.
Ana muhalefet liderinin “büyük götürme” lafını nazik, şık bulmadığımı önce söylemeliyim.
Sonra, mali sicil bozukluklarını büyük götürmeleri Kılıçdaroğlu hemen, ama hemen açıklamalı. Doğrusu bu değil mi? Kılıçdaroğlu doğruyu yapmak, yolsuzluğu açıklamak için ne bekliyor.
TV’mi bulamıyor?
* * *
Partiler arası çekişme, yurt için zaman kaybı konusu.
Partiler bu çıkmaz yolu terk etmedikçe, bu ülke hakkı olan kalkınma seviyesine ulaşamaz ve mutlu olamaz.
YİNE WIKILEAKS
Ben, Wikileaks notlarına gereğinden çok değer verildiğini söylüyorum. Ama aksi görüşte olanlar da var. Bunlardan biri de sıradan bir kişi değil, İstanbul Baro Başkanı Ümit Kocasakal.
Bakın o ne diyor?
“Wikileaks iddialarıyla ilgili soruşturma açılması gerekir. Belgelerde siyasiler, bakanlar, Başbakan’la ilgili yolsuzluk, rüşvet, eroin kaçakçılığı gibi önemli iddialar var. Öte yandan Ergenekon, Balyoz davaları da birtakım iddialar üzerine açılmadı mı, açıldı. Normal şartlarda Cumhuriyet savcılarının bu iddiaları da ihbar kabul etmesi gerekir.”
Bu da hukukçu görüşü...
Erdoğan‘ın bir yanlışı daha
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın İmam Hatip liselerini onure etmek isterken kışkırtıyor. Yazık.
Onlar diğer liselerden ve aileleri de diğerlerinin ailelerinden farklı değil.
Yalnız inkar edilmeyecek bir nokta var. Bazı partiler “oy” için, ülkenin İmam Hatip ihtiyacından fazla öğrenciyi o okullara aldılar. Bazı “dini devlet” özlemi içindeki siyasiler de bu okulları amaçlarına hizmet eder düşüncesiyle çoğalttılar.
Tayyip Erdoğan bunları bilmiyor mu? Biliyor, ama o da yanlış siyaset yürütüyor. Bu yanlış siyaset vatandaşı birbirine düşman ediyor.
Başbakan bunu yaparsa...
O DA NE?
Öz savunma gücü mü?
İşte, adım adım, alıştıra alıştıra bu noktaya gelindi.
Şimdi acaba işi ahkam kesmek olan “kürtçü hayranı” bazı sözde entelektüellerimiz ne diyecek?
Neye? Milliyet’in manşetten verdiği habere.
Bu haberde ne deniliyor:
“Eşbaşkanlğını Ahmet Türk ile Aysel Tuğluk’un yaptığı DTK(Demokrat Toplum Kongresi), Güneydoğu’da sosyal ve siyaset alanlarında örgütlenerek halkın kendi güvenliğini sağlamasını benimsedi. Öz savunma gücü, Abdullah Öcalan’ın önerdiği demokratik özerklik sisteminin ayaklarından biri.”
“Öz savunma gücü” ne demek?.. Bu bölünme değilse nedir. “Korkulacak bir şey yok” diye diye bölünme noktasına gelindi.
Her şeye, her bölünme aşamasına bir kulp bulan ve “bölünme” diyenlere “hayal görüyorsunuz” diyerek bölünmeye çanak tutan ve bölücüleri cesaretlendiren o “Kürtçü” aşığı bazılarının bu son gelişmeye nasıl bir açıklık getireceklerinin merakı içindeyim.
Onlar bilmeli ki...
Türkiye bu günlere onlar sayesinde, onlar yüzünden geldi, yani bölünmenin eşiğine getirildi.
Bu unutulmayacak.
ARINÇ
Bir öyle, bir böyle
Bülent Arınç karardan sonra konuştu. Ama boş konuştu, yani “özür” yerine laf kalabalığı yapmayı marifet saydı. Ama önceki konuşması daha ilginçti. 3 general olayından söz ettiğimi anlamışsınızdır. Arınç, 3 generalin yürütmenin durdurulması istemi için askeri mahkemedeki küçük rütbeli subayların sağlıklı karar veremeyeceklerini ima etmişti.
Ama karar onun ima ettiği gibi çıkmadı ve 3 generalin istediğini o küçük rütbeli subayların yer aldığı mahkeme reddetti.
Yani Bülent Arınç’ın o mahkemeye ve o mahkemenin subaylarına iftira ettiği, hakaret ettiği ortaya çıktı. Arınç’ın bu mahkeme üyesi subaylardan özür dilemesi gerekmez mi? Arınç nedense hep böyle şanssızlıklar yaşıyor. Ona bir süre önce de suikast planlanmıştı(!) ama bu güne kadar açığa çıkarılan bir durum olmadı...
Arınç dün ise “Polisin öğrencilere aşırı güç kullanması doğru değildir” diye konuştu. Bravo.
SUÇSUZ MU?
Pınar Selek
Pınar Selek Mısır Çarşısı’ndaki patlamanın sanığı. O zamanlar Selek bir PKK sempatizanıydı.
1998’de meydana gelen patlamada 7 kişi ölmüştü.
Aradan 12 yıl geçtikten sonra şimdi Selek patlamadan sorumlu olarak 9 Şubat 2011’de yine yargılanacak. Ve, onun suçsuz olduğuna inandığını söyleyen 22 kişilik ekip Pınar Selek’e destek olmak için sahneye çıkıyor.
Ve bu sahnede yer alacaklar konuştu. Bunlardan Kenan Işık’ın şu birkaç satırı ilginç:
“Pınar Selek olayı çok karanlık. Ne olup ne olmadığını bilmiyoruz. Yargının özenli ve titiz olması gerektiğine inanıyorum...” Ben de...
Çünkü bir insanın “suçsuz olduğuna inanmak”, o kişinin gerçekten temize çıkması için yetmiyor.