Doğan Heper

Doğan Heper

dheper@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Doğan HEPER

"ALMANYA ve Yunanistan'ın gönlünü yapmak için, AB Türkiye hakkında yanlış karar aldı."
İşte tarihi olayın özeti bu.
Bu cümleyi ben veya siz sarfederseniz pek fazla bir şey ifade etmeyebilir.
Daha doğrusu, ifade eder de tarihi bir değeri olmaz. Bir gazeteci saptaması olur. Zaten onu da yapıyoruz. Benzer cümleler sarfediyoruz.
Oysa yukarıdaki cümlenin önemi o cümleyi sarfedenin kimliğinden geliyor.
Bu hükmü veren; bu cümleyi sarfeden, İtalya Dışişleri Bakanı Lamberto Dini...
"Almanya ve Yunanistan'ın gönlünü yapmak için, AB Türkiye hakkında yanlış karar verdi."
Görüyorsunuz değil mi, ve bunu saptayan objektif bir yabancı, bir Hıristiyan, önemli bir AB üyesi ülkenin önemli bir politikacısı, İtalya Dışişleri Bakanı Lamberto Dini...
* * *
GERİSİ masal.
Bu cümleden sonra tüm yazılanlar, çizilenler, gerekçeler palavra...
Yok Türkiye ekonomisini geliştirememiş, yok demokrasisi topalmış, yok insan hakları sakatmış, hepsi, hepsi masal. Bunlar bahane... İşte gerçeği İtalya Dışişleri Bakanı dünyaya ilan etti...
Bu açıdan bakınca Türk hükümetinin sertliğine hak vermek daha da kolay oluyor.
Bu sertliği, "Yavuz hırsız ev sahibini bastırır" mantığıyla kınayan AB üyesi ülke yetkililerinin amacını anlamak da imkan dahiline giriyor.
Aldırttıkları haksız kararı bastırmak için "AB kararlarından dönmez, AB bir muz cumhuriyeti değildir" diyen Alman Dışişleri Bakanı Kinkel'e Mesut Yılmaz'ın verdiği yanıt, yavuz hırsıza göz yumulmayacağını da gösteriyor.
Ne diyor Yılmaz:
"Kinkel zırvalıyor.
Türkiye'nin de bir muz cumhuriyeti olmadığını bilmesi gerekir."
Anlaşılıyor ki Almanya artık Türkiye için bir, "eski dost" olarak anılacak.
* * *
TÜRKİYE şimdi AB'ye Haziran'a kadar süre tanıyor. AB ya tutumunu değiştirerek Türkiye'yi 12. aday ülke olarak tanıyacak, ya da Ankara üyelik başvurusunu geri çekecek.
Bu arada Türkiye Mart ayındaki konferansa da katılmayacak.
Başbakan'ın dostlara yaptığı dostça sitemin ne sonuç vereceği bu arada belli olacak.
Yılmaz, Lüksemburg kararı için: "Bütün dost görünenlerin samimiyetini sorguluyoruz. Hiçbiri aleyhimizdeki kararları veto etmedi" derken belki de aslında Almanya'nın güçlü baskısına sitem ediyordu.
Başbakan'ın siteminin ve restinin dayanağını aday ilan edilen diğer ülkelerle Türkiye'nin mukayesesi açıkça ortaya koyuyor.
Geri kalmış ülkeler sayılabilen Letonya, Litvanya, Bulgaristan, Romanya'yı, AB Türkiye'den daha ileri ülkeler olarak görürse ve onları genişlemenin içine alırsa bunun neresinde objektiflik, haklılık olabilir?
İşte, üzerinde çok durulan Slovakya.
Demokrasi yok, seçimle gelmiş bir meclis yok, sefalet dizboyu, ülkeyi eski komünistler yönetiyor. Ama bu Slovakya AB'ye tam üye adayı olarak kabul ediliyor.
On yıllardır komünist diktası altında, demokrasinin "D"sinden, liberal ekonominin "L"sinden bihaber, insan hakları fakiri bu ülkeleri Avrupa'ya uyum sağlamada Türkiye'den daha avantajlı kabul etmek akılla, izanla, iyiniyetle bağdaşır mı?
Bu, olsa olsa art niyet ifadesidir.
İtalya Dışişleri Bakanı'nın da belirttiği gibi.
Başbakan Yılmaz'ı da "rest"e iten bu değil mi?
Ama şu da unutulmamalı, "rest"ler iki tarafı keskin kılıçlar gibidir...
Bu rest, AB ile uzlaşma yolunu açarsa amacına ulaşmış olacaktır.
* * *
BU arada, bu restle ilgili olarak Türkiye'de hükümet ortaklarının, hükümeti destekleyen CHP'nin ve bazı milletvekillerinin tutumlarını da anlamak güç.
Başbakan'a acele karşı çıkmak, bir bardak suda fırtına koparmak değil de nedir?
Üstelik "kol kırılır yen içinde kalır".
Türkiye'nin AB ile ilişkilerindeki bu en kritik dönemde Başbakan'ı vurmak, zayıflatmak, birlik ve beraberlik görüntüsünü yıkmak ne derece Türkiye'nin lehindedir, sorunun çözümüne hizmet etmektir?



Yazara Email D.Heper@milliyet.com.tr