SİYASET, hükümet, ekonomi diye kapsamlı ve Türkiye'de hiç önemini kaybetmeyen konular arasında halkın günlük yaşamıyla çok yakından ilgili başka sorunlar kaynayıp gidiyor.
Son günlerde trafik, özellikle de İstanbul'un trafiği geniş bir şekilde ele alındı. En kapsamlısı Milliyet'te olmak üzere üç medya kuruluşunda tartışıldı.
Bir İstanbullu olarak bu tartışmalara sevinmemek mümkün değil.
Bilim adamları, yetkililer ve kendisini yetkili ve bilgili sayanların konuyu ele alması tabii ki çok yararlı. Uygulamacılara ışık tutuyorlar. Onların bir bakıma işlerini kolaylaştırıyorlar.
* * *
AMA biz gazeteciyiz ve hayatı İstanbul kaldırımı çiğneyerek geçen bir vatandaşız.
O gözle bakınca İstanbul'un ulaşım sorununa çözümleri ikiye ayırmadan edemiyorum.
1) Bilim adamlarımızın, düşünce adamlarımızın uzun vadeli çözüm önerileri.
2) İstanbul'u yaşayanların gördüğü pratik ve acil çözümler.
Birinci sınıftaki öneriler paketinde birbirleriyle zıt, pek çok görüş de olsa, ciddi uyumsuzluklar da olsa, hatta bazılarının tatbik imkanı da bulunmasa, ele alınmalarında tabii ki yarar var.
Örneğin; "20. yüzyılın arabasını kullanan sürücü, 13. yüzyıl kafasını muhafaza ediyor" o kafayı kısa vadede değiştiremeyiz...
"Toplumsal ayıp kavramını, çekirdek bir toplumsal norm haline", hemen getiremeyiz.
"Köylü milletiz ve trafik köylü değerlerle yürüyemez", köylülüğümüzü kısa vadede değiştiremeyiz.
"Kaderciyiz, fizik bilmiyoruz, bu da trafiği etkiliyor", ama kaderciliğimizi de hemen değiştirmek mümkün mü?
"Toplum olarak, ciddi şekilde etik sorunumuz var. Yaptığımızın farkında değiliz." Bu etik sorun da kısa vadede çözümlenemez.
Planlayıcıların, tatbikatçıların; bunları ve benzer bilimsel saptamaları dikkate almalarında tabii ki yarar var.
Ama ulaşım sorunu, trafik keşmekeşine dönüştükten sonra, uzun vadeli çözüm önerileri çok cazip de olsalar, acil tedbirlerin geri bırakılmasına neden olmamalı.
Yani, ikisi birden yürümeli. Ama pratik çözümler hemen...
* * *
İSTANBUL'a göç, vize ile önlenmek istenmediğine göre, trafiğe çıkan araç sayısı da sınırlandırılmadığı sürece gelin kısa vadeli, acil ve pratik çözümlere.
Yolların çoğu tek yönlü yapılabilir.
Bu, tıkanıklıkları büyük oranda azaltacaktır.
Uygulama bazı caddelerde yapıldı. Çok büyük faydası oldu.
En büyük sorun otopark sorunu, Caddeler, kaldırımlar otopark diye kullanılıyor.
Yap, işlet modeliyle başlatılacak bir seferberlik, şehirde bir anda yüzlerce otopark yapımına başlanmasına yol açılabilecektir.
Basit istimlaklar; örneğin, Zincirlikuyu'dan başlayan Nispetiye Caddesi, hem gidiş hem geliş yönünde, Boğaziçi Üniversitesi'nin kapısına kadar, binaların bahçeleri 5'er, 10'ar metre içeri çekilerek rahat, geniş bir bulvar haline getirilebilir.
Oysa Petrol Sitesi, Belediye Sitesi gibi sitelerin önü oto galerisi, Birinci Levent tarafındaki bahçeler imara aykırı olarak kapatılıp kebapçı yapılıyor.
Yeni yollar açılmadıkça şehre yoğunluk getirecek yeni girişimleri ertelemek veya tamamen vazgeçmek de gerekir. Öyleyse; yıkılacak olan Ali Sami Yen Stadı'nın yerine yeni bir stat yapılmamalı. Şehir içindeki statlar şehir dışına çıkartılmalı.
Beşiktaş Meydanı'nda Barbaros Bulvarı'nın başlangıç noktasında Levent - Sarıyer durakları var. Meydanın en can alacak kesiminde trafiği tıkayan bu duraklar arkalarındaki boş alana neden kaydırılmaz?
Bunlar örnek; trafiği rahatlatıcı yüzlerce örnek daha verilebilir.
* * *
BİLİM adamları, bilimsel verilere dayanan uzun vadeli teknik, sosyal, etik, ekonomik içerikli ulaşımla ilgili önerilerini sunuyor.
Uygulamacılarsa uyuyor.
Trafiğe hemen rahatlık getirici, kısa vadeli, uygulanması mümkün çözümler semt semt saptanarak çoğaltılıp hayata geçirilmiyor.
Boğaz köprüleri para basıyor.
Bu köprü geçişlerinden son on ayda 18.2 trilyon lira toplandı.
Bu paranın çoğunu İstanbullular veriyor.
Öyleyse bir bölümü neden İstanbul'un trafik sorununun çözümüne harcanmasın?
Yazara E-Posta: d.heper@milliyet.com.tr