Doğan Heper

Doğan Heper

dheper@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı



İSTANBUL'u sarsan terörün kaynağında El Kaide'nin olduğu artık herkesçe biliniyor.
Olayın icracıları ise, El Kaide patentli yerli işbirlikçiler.
Hedef sinagoglar gibi görünse de, asıl adresin "Türkiye" ve "AKP" olduğu inkar edilemez.
Laik, demokratik ama Müslüman Türkiye'nin örnek ülke olma vasfına tahammül edilemiyor.
Kanlı eylem, Türkiye'nin Batılı kimliğini ve tercihini değiştirmesini amaçlıyor?
Peki bu mümkün mü?
Toplumsal tepki "hayır" diyor.
***
TÜRKİYE'yi daha da sıkıntılı günlerin beklediği bir gerçek.
El Kaide'nin Türkiye'nin kalbine kadar girebilmiş olması bunun göstergelerinden yalnızca biri.
Öte yandan Türkiye daha geniş bir platformda, dış arenada da adeta kıskaca alınmış durumda.
Bu karmaşa arasında Türkiye ne istemiyor belli de, ne istiyor bir türlü belli olmuyor.
Mayınlarla dolu ortamın, istikrarsız bir ekonomik temele oturduğu da düşünülürse endişelenmek kaçınılmaz oluyor.
Çığ gibi büyüyen yaşamsal sorunlar yumağının altından kalkmanın ilk şartı olarak toplumsal uzlaşmadan başka bir yol görünmüyor.
***
WASHINGTON'un hatalarının da terörü beslediği, canlı tuttuğu biliniyor.
Özellikle Ortadoğu'daki haksızlıkların sorumlusu olarak ABD görülüyor.
Küreselleşmenin yoksullaştırdığı büyük kitlelerin baş kaldırışı terör olarak patlıyor.
***
TERÖRLE mücadelede yıllarca Türkiye'yi yalnız bırakan, hatta teröristleri koruyan dost(!) ülkelerin bundan sonra tutum değiştireceklerini ummak hayal gibi görünüyor. Öyleyse güvenilecek gücü yine kendimizde aramamız gerekiyor.
Bu konuda Türkiye'nin kararlılığını göstermesi bakımından Başbakan Erdoğan'ın son konuşması çok etkili oluyor.
***
SON terör olayıyla ilgili olarak istihbarat yapma konusunda eleştirilen Türk makamları, failleri saptamaya gelince dünya çapında bir başarı sergiliyor. Bu, Türk istihbarat servislerinin gereğinde ne kadar hızlı ve sonuç alıcı olabileceğini gösteriyor.
Bu başarının devamı topluma güven, teröre ürküntü verecektir.


Che Guevara'nın oğlu March Türkiye'ye geldi. Demokrasi dersi verdi. Örnek demokrasi olarak da Küba demokrasisini gösterdi.
Küba'da "tek siyasi parti" varmış. O da "Küba Komünist Partisi" imiş...
"Tek partili demokrasi olur mu?" demeyin.
Oğul Guevara; "Tek parti var ama Küba'da serbest seçimler de var" diyor.
Daha ne olsun?

Alman TV kanalı RTL pazar akşamı, İstanbul'daki terör olayını verirken Türkiye'yi "anti semitik", radikal İslamcılarla dolu bir Ortadoğu ülkesi olarak tarif ediyordu.
Turistlerin güvenlikte olmadığını ima ediyordu. Takkeli, başörtülü insanlara yer veriyor ve noktayı koyuyordu: "Türkiye aslında Yahudilere saldırıları onaylayan insanların yaşadığı bir ülke..."
Alman TV kanalına yine de teşekkür etmeliyiz. Ya "on binlerce Yahudiyi öldüren Hitler de aslında Alman değil, Türktür" deseydi.

'Çocuklar Duymasın' başarılı bir aile dizisi. Mutlu bir ailenin yaşamı canlandırılıyor. Dizi bir gecede üç ekranda birden yer alabiliyor. İzleyici kendisini o ailenin bir ferdi gibi görüyor. Bütünleşiyor.
Tabii ki özel hayatlara müdahale edilemez. Oyuncunun da özel hayatı vardır. Ama o özel hayat dizide çizilen aile hayatına aykırı düşmeye başladıysa, bu, oyunun inandırıcılığını zedeleyebilir ve buna karşı tedbir almayı da kınamamak gerekir.
Bu benim görüşüm, ama eşime sorarsanız hiç de haklı sayılmam.
Sonuç olarak; Pınar Altuğ'un özel hayatı bizim özel hayatımızı da etkileyecekmiş gibi görünüyor!

Tinerci çocuklar kanayan bir yara. Azalmıyor atıyorlar. Yarattıkları olumsuzluklar telafisi imkansız boyutlara varıyor.
Lisede, kimya hocamız, rahmetli "Deli Hulusi", "İlmi kimyayı zatıalinize hap yapıp yutturamam. Çalış..." der, tokadı basardı.
Kimyaya ben de pek ısınamamıştım, ama şimdi "kimya"yı meslek olarak seçenlere bir sorum var.
Acaba "tiner"e, onu solumayı imkansız hale getirecek bir madde katılamaz mı?
Genzi fena halde yaksın, veya boğulma hissi versin, kullanmayı imkansız hale soksun.