DÜŞÜNÜN; Rus Devlet Başkanı komaya girmiş, ama haber şöyle bir cümleyle başlıyor:
"Boris Yeltsin'in durumu oldukça ciddi."
Yani; "ciddi sayılabilir", "ciddiye yakın" demek istiyorsanız bu cümle doğru.
Yok eğer "çok ciddi" demek istiyorsanız cümle yanlış.
Nedense bizde çoğu kez, "oldukça" ikinci örnekte olduğu gibi yanlış kullanılıyor.
"Çok" yerine "oldukça" deniyor.
Birçok kez yazıldı, çizildi, yanlışın üzerinde duruldu, ama düzelten yok.
Ortaya çıktığından beri "ayrıcalık" kelimesi de yanlış kullanıldı, kullanılıyor.
İmtiyaz anlamına gelen bu kelime de bir türlü yerinde kullanılamadı.
Bunlar gibi bilakis ve bilhassa kelimeleri birbirlerinin yerine konuluyor, olanakla olasılık karıştırılıyor. Karşın, karşılık ve zıt yerine kullanılıyor.
* * *
NURİYE Akman'ın Türk Dil Kurumu Başkanı Ahmet Bican Ercilasun ile "Türk Dilinin Kullanılmasına ilişkin Kanun Tasarısı" ile ilgili sohbetini okudum.
Aklım karıştı.
Yanlışları düzeltmek, Türkçeleri varken yabancı kelimeleri, isimleri, tabirleri kullanmamak, hepsine evet.
Ama Türk Dil Kurumu Başkanı'nın anlattıklarının gerçekleşmesi pek de mümkün gibi gelmedi bana. Üstelik başkanın ve kurumun kanunun içeriğiyle ilgili bazı konulara hakim olmadıkları da anlaşılıyor.
Üstelik, dilin kanunla düzeltilmesi zaten savunulamaz.
* * *
BAKIN şimdi Türk Dil Kurumu Başkanı'nın bazı sorulara verdiği cevaplara:
"TV program adlarının çoğu yabancı. Talkshowlar, televoleler değişecek mi?"
"Çok açık bir hüküm yok ama bence değişmesi gerekir."
"Bu yasayı kurumunuz yazdı. Niye açık hüküm koymadınız?"
"Biz diyoruz ki işyeri adları Türkçe olacak. Bu biraz yoruma bağlı. İşyeri adları içine program adı da girer mi? Belki de girer."
"Kendi kanununuzu yorumlamakta güçlük çekmeyin lütfen. Bizi muallakta bırakmayın."
"Tabii o konuda ayrıntı getirilebilir. Yani bir işyerinin üreteceği bütün ürünler dendiğine göre program da bir üründür. Girmesi lazım."
"Ya kanal adları, Inter Star, Show TV?"
"Inter olmaz. Star olur. Ölçü köken değildir. Star var Türkçede, show da var. Girmiş dilimize."
"Bu mantıkla bütün kelimeler girer."
"Her şey girmez. Star, film yıldızı anlamında. Yalnız show değil şov diye yazılması lazım."
"HBB, `eyç bi bi' diye telaffuz edilebilecek mi?"
"Bu zaten Harf Yasası'na aykırı. He be be denmesi lazım. Bunun gibi TV Guide da değişecek. TV rehberi denecek. Tivi diyenler uyarılacak."
"Marmara Oteli'nin başında The takısı kalkacak mı?"
"Bu yasaya göre evet. Ayrıca trade center, medya center da doğru değil. İletişim merkezi olarak değişecek. Plaza da sözlükte yok. Kullanılamaz."
"Taslakta yanlışın ağırlığı deniyor. Yanlış kaç gram olunca ağır gelecek size?"
"Tabii ağırlık mecazi. Bence ağır yanlış cümle yanlışıdır. Dil İzleme Kurulları karar verecek buna".
* * *
BU konuşmadan sonra kafaların allak bullak olmaması mümkün mü?
Hazırlanan tasarının ne yapacağını, ne işe yarayacağını anlamak mümkün değil. Türk Dil Kurumu Başkanı bile tam anlatamıyor.
Kelimeler, tabirler yanlış kullanılabilecek, ayrı yazılanlar birleşik, birleşikler ayrı yazılabilecek, kelimeler yanlış telaffuz edilebilecek, imla kuralları her gün değişebilecek, ama isimlere gelince onlar kanun mevzuu.
Bunu Başkan şöyle ifade ediyor:
"Bir kere insanlarımızın, medyanın kullandığı kelimelere müdahale yok bu kanunda. İşyeri adlarına, üretilen mallara verilen adların Türkçe olması mecburiyeti var."
Ama bir de bakıyorsunuz başka bir soruya verdiği cevapta Başkan; Dil İzleme Kurulları" kurulacağını belirterek "Bütün basın yayın organlarının takip edileceğini" de söylüyor.
Bu çelişkiyi anlamak mümkün değil.
Şu "Türkçe Kanunu" işinin esasını birinci ağızdan bile doğru dürüst öğrenmek mümkün değil.