Doğan Heper

Doğan Heper

dheper@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Doğan HEPER

TÜRKİYE Cumhuriyeti Devleti Başbakanı Yıldırım Akbulut, Bağdat'ta Saddam tarafından kabul ediliyor.
İşte Saddam'ın Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı'na sözleri:
"Şimdi sizin halinize bakalım, ne olucak? Bakın NATO dağıldı. Artık ABD de size yardım edemez. Zaten ABD güçlü de değildir, bize söz geçiremez. Bakalım artık siz ne yapacaksınız?.."
Cürete bakın. Saddam Türkiye'yi tehdit ediyor. Adeta kötü niyetini açıklıyor.
Onun gurur hayalinde Türkiye'yi küçük görmek, fırsatı yakalarsa Türkiye'yi vurmak var.
"Cehennem topu"nun peşine düşmesi herhalde boşuna değildi.
Bugün de bir devletin savunması için tedbirler alması pek tabi karşılanacak bir davranıştır. Ama Saddam'lı Irak'ın depoladığı kitle imha silahları, füzeler, biyolojik silahlar, hatta nükleer silahların savunmayla ne ilgisi olabilir? Bunlar saldırı silahlarıdır ve Saddam'lı Bağdat'ın vurmayı hayal ettiği ülkelerden biri de herhalde Türkiye'dir.
Saddam'ın yıllar boyu tutumu ve Akbulut'a söyledikleri bunu gösteriyor. Üstelik bu silahlar Türkiye'yi bugün tehdit etmese bile yarın edebilir.
Saddam'ın depoladığı silahlar en çok Türkiye'yi vuracaksa o zaman Ankara; "Bağdat mı, Washington mu?" tercihini neden hemen ve açık seçik yapmadı?
Türkiye'nin çıkarı bu tercihin neresinde? Hangi tarafında?..
* * *
TÜRK, Irak halkları birbirlerini kardeş sayar, savaşın felaket olduğunu bilir, hep barış içinde yaşamak ve birbirlerine yardımcı olmak ister ama, Saddam'lı Bağdat, Türkiye dışındaki komşuları için de iyi niyet beslemediğini sürekli gösterdi.
Güvenilemez bir komşu olduğunu ispatladı.
İran'la yıllarca savaştı. Kuveyt'i işgale kalkıştı, Suudi Arabistan'ı hep yutmak istedi.
Suriye ile bile arası yıllarca açık kaldı.
* * *
TÜRKİYE hükümetlere göre, bakanlara göre, her gün değişen bir dış politika izleyemez. Dış politikada çok başlılık olamaz. Duygusallık olamaz.
Dış politikamızı, eğitim politikamız, sağlık politikamız, ekonomi politikamız gibi yüzümüze gözümüze bulaştırmaya hakkımız yok.
Türkiye, Avrupalılığı, dış politikasının eksenine oturtmuştu.
Türkiye; "yurtta sulh, cihanda sulh" diyor, komşularıyla iyi ilişkileri savunuyordu.
Türkiye, bölgesinde güç olma amacındaydı, böyle olmalıydı.
Türkiye, bağımsızlığını kazanan Türk Cumhuriyetleri ile adeta bütünleşmeliydi.
Türkiye, ABD'yi hiçbir zaman kaybetmemeliydi.
Bu hedeflere varıldı mı?
Hayır.
Avrupa Türkiye'yi dışladı.
Avrupa Birliği'nin patronu Almanya baş düşmanımız haline geldi.
Kohl'ün son Davos konuşması meydanda.
Herhalde bunda Türkiye'nin yanlış politikasının da rolü var. Yoksa adamın ne haddine...
Son günlerde Almanya'da, Türkiye'nin bütünlüğü bile tartışma konusu haline getirildi.
Yani Türkiye, "Avrupalıyım" dedikçe Avrupa'yı kaybetti.
Bu, "Avrupa Birliği Politikası"nın iflası sayılmaz mı?
* * *
TÜRKİYE'nin bölgede güç olma, etkin olma ve komşularıyla dost geçinme politikasının ne kadar başarısız olduğu da meydanda.
Türk Cumhuriyetleriyle ilişkilerinin mükemmelleşmesinin de herhalde oralarda başarısız darbeler düzenleyerek, mafyayı oralara sokarak sağlanamayacağı anlaşılmıştır.
* * *
DIŞ politikadaki bu kadar başarısızlık, bocalama ve yalnızlıktan sonra Türkiye'nin tutunacağı tek dal kaldı, Amerika.
Ülkeler arasında geçerli olan dostluk değil menfaattir.
Şu anda çakışa çakışa Türkiye'nin menfaati yalnız ABD ile çakışır halde görülüyor.
Ama dış politikadaki kararsızlığımız Körfez krizi nedeniyle yeniden gündeme geldi.
Bu kez de kriz, ABD ile de aramızda soğuk rüzgarlar esmesine yol açtı.
Türkiye'nin krizden ABD ile arasını daha da bozmadan sıyrılması Saddam'ın yeni ve ani bir manevra ile BM'nin şartlarını kabul etmesine bağlı hale geldi.
* * *
TÜRKİYE yönetilmesi zor bir ülke.
Ankara'nın dış politikadaki istikrarsız tutumu bu zorluğu daha da içinden çıkılmaz hale getiriyor.
4 yılda 6 hükümet, 8 Dışişleri Bakanı değiştiren bir ülkede her alanda olduğu gibi dış politikada da istikrar ve etkinlik beklenemez.
Oysa Türkiye dünyada ve bölgesinde yön vericilerden olmalı, yönlendirilenlerden değil. Bunun için de cesur olmalı, riskler alabilmeli.
Risk almadan büyük ve etkin olunabilir mi?
Ama bunun ön şartı; her bölgeye ve her duruma göre saptanmış bir dış politika değilse nedir?



Yazara EmailD.Heper@milliyet.com.tr